Yaşlandıkça Değerlenen Tasarım: AK-47 Kalaşnikov

0
15012

Günümüzden yaklaşık 70 yıl üretilmiş olan Kalaşnikov, sürekli olarak gelişen ve değişen silah teknolojilerine rağmen hâlâ dünyanın en fazla kullanılan piyade tüfeklerinden olma özelliğini taşımakta.

26 ayrı ülkede lisanslı olarak üretilmekte olan Kalaşnikof ve türevleri aralarında Türkiye’ninde bulunduğu 120’den fazla ülkenin ordu veya polis gücünde aktif olarak kullanılmakta. Dünya genelinden 100.000.000’dan fazla sayıda üretilmiş olan bu silah; keskin nişancı tüfeği Dragunov SVD (Kanas) ve ünlü piyade tüfeği GALİL’in de aralarında bulunduğu bir çok önemli silah tasarımına da ilham kaynağı olmuş durumda. Kalaşnikof’un ucuzluğu, sağlamlığı ve piyasadan kolay elde edilebilmesi gibi özelliklerinden dolayı yaygın olarak kullanılması onun simgesel bir nitelik de kazanmasına neden oldu.

Dünya genelinde birçok direnişçi, devrimci veya terörist hareket tarafından yaygın olarak kullanılan bu silah, birçok örgütün bayrağıyla birlikte Mozambik Cumhuriyeti’nin resmi bayrağında da kendine yer edinmiş durumda. Biz de Armi e Tiro okuyucuları için bu silahla ilgili detaylı bir araştırma hazırladık. Bu yazıda Kalaşnikov’un tarihçesinden, temel parçalarından, sökülüşünden, çalışma mekanizmasından, diğer piyade tüfeklerinden temel farklılıklarından ve Kalaşnikof’un Sovyetler döneminde üretilmiş farklı tüfeklerinden bahsedeceğiz.

Kalaşnikof’un Hikayesi:

Kalaşnikof’un mekanizmasını incelemeden önce onun tarihinden bahsetmekte yarar var. Sovyetler Birliği’nin II. Dünya Savaşında kullandığı en önemli iki piyade tüfeği ‘Mosin Nagant’ ve ‘PPSh’dir. Mosin Nagant sıradan bir yarı otomatik piyade tüfeğiydi ve bu silahın farklı versiyonlarının hepsi de bir piyade tüfeği için ideal kabul edilebilecek kalibrelerde mühimmat kullanmaktaydılar. Ancak Mosin Nagant’ın yarı otomatik bir mekanizmaya sahip olması onun hızla gelişen silah teknolojisinin gerisinde kalmasına neden oldu. Rus askerleri tarafından ‘PAPAŞA’ takma adıyla anılan PPSh ise tam otomatik bir tüfekti. PPSh kullandığı 7.62×25 mm boyutundaki mühimmattan dolayı hafif makinalı silahlar ile piyade tüfekleri arasında bir geçiş olarak görülmekte.

İlk üretildiği 1941 yılına göre gayet önemli bir tasarım olan PPSh’nin en önemli sorunu sık sık tutukluk yapmasıydı. Ayrıca kullandığı mühimmat kısa mesafede son derece etkili olsa da orta ve uzun mesafelerde gerçekleşen çatışmalarda hiç bir işe yaramamaktaydı. Mosin Nagant ve PPSh, Ruslara II. Dünya Savaşını kazandırmış olsalar da gelişen dünyanın savaş alanlarına ayak uyduramayacakları gayet açıktı. Bu yüzden Kızıl Ordu hem basit ve sağlam bir yapıya sahip olan hem de dönemin savaş teknolojisine de ayak uydurabilecek performansta bir piyade tüfeğinin tasarlanması için bir çok yarışma düzenledi. Bu yarışmalara damgasını vuran kişi Mikhail KALASHNİKOV ismindeki bir II. Dünya Savaşı gazisiydi. KALASHNİKOV ilk olarak 1946 yılında kendi tasarımı ile yarışmaya katıldı ancak ilk tasarımı son derece karmaşık olması dolayısıyla kabul edilmedi.

Bunun üzerine tasarımında bazı sadeleştirmeler yaparak 1947 yılında tekrar şansını deneyen KALASHNİKOV’un tasarımı Kızıl Ordu tarafından son derece ilgi gördü. Birkaç basit protetipleme çalışması ve geliştirmenin ardından bu tasarım AK-47 ismi ile Sovyetler Birliği sınırları içinde bulunan Izhevsk şehrindeki Izhmash fabrikasında seri şekilde üretilmeye başlandı. Mihail KALASHNİKOV’un tasarımı sanılanın aksine orijinal bir silah tasarımı değildir. AK-47’nin genel tasarımı II. Dünya Savaşı sırasında NAZİ Almanyasında üretilmiş olan STG-44 isimli AK’ya göre daha güçsüz mühimmatlar kullanan piyade tüfeğinden örnek alınmıştır.

STG- 44 ilk olarak 1942 yılında üretilmeye başlanmıştır ancak Müttefiklerin Almanya üzerinde aralıksız bombardımanları ve üretimin karmaşıklığı nedeniyle yeterli sayıda üretilememiştir. Mihail KALASHNİKOV’un yaptığı en önemli tasarım farklılıklarından birisi bu silahın seri şekilde üretilebilmesi için üzerinde bulunan karmaşık ve pahalı parçaları daha hızlı ve daha ucuz şekilde üretilmesini sağlayacak şekilde ortadan kaldırmış olmasıdır. Kalaşnikof’ların çeşitli modelleri dünya çapında Rusça “Автомат Калашникова” (Otomatik Kalaşnikof) kelimelerinin baş harflerinin birleştirilmesiyle oluşan ‘AK’ takma adıyla bilinmekte.

AK’nın Temel Parçaları:

AK tipi silahların hepsinde mekanizma hemen hemen aynıdır. Ancak bu silahların çeşitli varyasyonlara göre ağırlığı, atış hızı, atış mesafesi, eklentiler gibi özellikleri değişebilmekte. Bu tarz sayısal değerleri ve dış görünüşe ait özellikleri incelerken AK-47 prototipini baz alarak 6 temel başlık altında AK’nın temel parçalarını inceleyeceğiz.

• Dipçik ve Kabza: AK-47’nin tasarım ekibi silahın dayanıklı ve düşük maliyetli olması için bu tüfeğe tek parçadan oluşan bir ahşap dipçik yerleştirdiler. Rus Ordusunun eski silahları olan Mosin Nagant ve PPSh’de kabza bulunmuyordu. Silahın daha kullanışlı olması için STG-44’den esinlenilerek AK-47’ye ahşap bir kabza da eklendi. AK-47’nin ileri versiyonlarında zırhlı araçlarda veya havadan takviye durumlarında daha kullanışlı olması için ahşap dipçik, katlanabilir metal bir dipçikle değiştirildi.

• Tetik Tertibatı: AK-47’nin tetik tertibatı üretilirken Amerikalı silah tasarımcısı olan John C. GARAND’ın M1 tüfeklerinde kullandığı mekanizma ile Alman silah üreticisi Hugo SCHMEISSER’in ürettiği tüfeklerde kullandığı tetik mekanizması taklit edildi. Bunun nedeni bu tetik mekanizmalarının neredeyse hiç bozulmayacak kadar sağlam ve aynı zamanda da ucuz olarak üretilebilmesiydi.

• Gövde: Kalaşnikov’ların gövdesinin içinde ağırlığı son derece azaltılmış olan tetik tertibatı ve ateşleme mekanizması bulunmakta. Gövdenin sol tarafına yerleştirilmiş olan kurma kolu, mekanizma başı ve taşıyıcıya sabitlenmiş halde bulunmaktadır. Bu yüzden atış sırasında kurma kolu ateşleme mekanizmasıyla birlikte ileri-geri hareket eder. Gövdenin üst kısmında mekanizmayı dış etkiler koruyan ince bir metal plakadan üretilmiş üst kapak bulunur. Silah mekanizması sökülmek istendiğinde bu kapak arka tarafta bulunan bir pim aracılığıyla rahatlıkla çıkarılabilir. Gövdenin ön tarafının alt kısmı namluya bağlanırken, namlunun üst kısmının gövdeyle birleştiği yerde ise gaz pistonu yuvası bulunur.

• Emniyet ve Atış Modu Mandalı: Emniyet ve Atış Modu Mandalı Kalaşnikov’ların sağ tarafında bulunur. Bu mandalın emniyet, yarı otomatik atış ve tam otomatik atış olmak üzere üç farklı modu bulunur. AK’larda bulunan Emniyet ve Atış Modu Mandalı diğer silahlarda bulunmayan kendine has bir yapıya ve ayırt edici bir dış görünüşe sahiptir.

• Gaz Pistonu: AK-47 prototipini kendi döneminde üretilmiş olan diğer piyade tüfeklerinden ayıran en önemli özelliklerden birisi bu silahta basit geri tepmeye dayanan mekanizma yerine gazlı sistemin tercih edilmiş olmasıdır. Basit geri tepmeye dayanan mekanizmada fişek kovanında patlayan barutun enerjisinin bir kısmı mermi çekirdeğini iterken, enerjinin bir kısmı da silahın mekanizmasını tekrar kurmada kullanılır. Enerji iki farklı iş için dağıldığından dolayı fişekte bulunan baruttan yeterince yararlanılamaz. Bunu özellikle av tüfeği kullanıcılarının son derece iyi bildiği basit bir karşılaştırmayla anlatabiliriz.

Ortalama kalitede bir yarı otomatik av tüfeğiyle yine ortalama kalitede bir süperpoze av tüfeği veya pompalı tüfeğin gücü kıyaslanacak olursa tüm avcılar tarafından verilecek cevap yarı otomatik tüfeklerin daha güçsüz olduğu yönündedir. Bunun temel nedeni av fişeklerinin barutunun yanmasıyla ortaya çıkan enerjininin bir kısmının mekanizmanın tekrar kurulmasına harcanmasıdır. Ancak günümüzde kullanılmakta olan hemen hemen tüm piyade tüfeklerinde bulunan gazlı mekanizmada böyle bir enerji kaybı söz konusu değildir. Çünkü gazlı mekanizmada kovanda bulunan barutun yandıktan sonra ortaya çıkan enerjisi doğrudan mermi çekirdeğinin itilmesinde kullanılır. Çekirdek, namlu içinde belirli bir mesafe hareket edip hız kazandıktan sonra enerji yüklü barut gazı namlunun kalan kısmında bulunan oyuklar aracılığıyla gaz pistonuna iletilir.

Bu pistonların itilmesi sayesinde de mekanizma tekrar kurulmuş olur. AK’larda bu piston namlunun üst tarafına dışarıdan da rahatça görülebilecek şekilde yerleştirilmiştir. AK-47 tasarımında gaz pistonuna gerekli olan minumum enerjiden çok daha yüksek bir enerji aktarılır. Bunun amacı piston kirlense veya yağlaması yapılmasa bile bu tüfeğin çalışmaya devam edebilmesidir. Gaz pistonuna normalde aktarılan enerjinin %50’si bile aktarılmış olsa silah mekanizması sorunsuz bir şekilde işlemeye devam eder. Bu sayede AK en zorlu şartlarda kullanılırken yıllarca bakım yapılmasa bile sorunsuz bir şekilde çalışmaya devam edebilir.

• Şarjör: AK şarjörleri batılı silah uzmanlarının ‘muz şekilli’ olarak tabir ettikleri eğri bir yapıya sahiptir. Bu şarjör şekli AK-47’nin tasarımcısının örnek aldığı STG-44’ün şarjöründen esinlenerek tasarlanmıştır. Eğri şarjörün en büyük özelliği düz şarjöre göre daha kısa olmasıdır. Ancak bu tip şarjörleri silaha takmak AR-15’lerde kullanılan düz şarjörlere göre daha zordur. AK-47’nin tasarımcıları STG-44’ün şarjörünü örnek alırken ana tasarım üzerinde bazı değişiklikler gerçekleştirdiler. STG-44 şörjörünün eğri yapısını biraz daha az eğrilecek şekilde değiştirip biraz da uzattılar. Çünkü STG-44 şarjörleri 7.62×39 mm’lik mühimmat için çok da uygun değildi ve aşırı eğri olmaları bu mühimmatı itmek için daha kuvvetli bir gerdel yayı gerektirmekteydi. Rusların yaptığı bazı değişiklikler sonunda AK şarjörleri hem yeni mühimmata uygun hale geldi hem de toza ve darbeye dayanıklı bir özellik kazanmış oldu.

Mikhail Kalashnikov Kimdir?

10 Kasım 1919’da Rusya’nın Atlai bölgesinde bulunan Kurya’da doğan Mikhail KALASHNİKOV, kalabalık bir çifçi aile tarafından büyütüldü. 1930 yılında KALASHNİKOV’un ailesi diğer bir çok Rus köylüsü gibi Stalin tarafından farklı bölgelerde yaşamak üzere sürüldü. KALASHNİKOV’un gençlik yıllarındaki en büyük hayali ileride başarılı bir şair olabilmekti ancak 1938 yılında zorunlu askerliğini yapmaya başladığında onun bu düşüncesi değişmeye başladı. KALASHNİKOV orduda ilk olarak tankçı birliklerinde görev aldı. Kullandığı tanklarda yaptığı basit değişiklerle komutanlarının dikkatini çekmeyi başaran KALASHNİKOV, silah teknolojisindeki doğal yeteneğinin farkına vardı. Kendisini tankçılık alanında geliştirmeyi düşünen KALASHNİKOV, 1941 yılında Kızıl Ordunun işgalci NAZİ’lere karşı direndiği ‘Bryansk Muharebesinde’ ağır bir şekilde yara aldı. Bu yara yüzünden uzun süre tedavi gören KALASHNİKOV bir daha cephede görev alacak bir fiziksel yeterliliğe sahip olamadı.

Tankçı olma hayalleri de yıkılan KALASHNİKOV’a yeteneklerinin farkında olan komutanları sahip çıktı ve silah geliştirme atölyelerinde çalışması için ona fırsat verdiler. Yeni çalışma alanında yeteneklerini kısa sürede geliştirmeyi başaran KALASHNİKOV, 2. Dünya Savaşının hemen ardından Rus Ordusu tarafından gerçekleştirilen piyade tüfeği geliştirme yarışmasında kazandığı başarı sayesinde dünya genelinde 100 milyondan fazla miktarda üretilen ünlü piyade tüfeği AK’nın tasarımcısı olarak tarihe geçti.

AK’nın başarısı sayesinde kendisini kanıtlayan KALASHNİKOV’a Sovyetler Birliğinin yöneticileri tarafından genarallik rütbesi ile birlikte ileriki yıllarda bir çok madalya ve nişan verildi. 2004 yılına gelindiğinde AK tasarımı, Rus ulusal hazinesi olarak kabul edildi ve bu tüfeğin fabrikasının bulunduğu İzhevsk’te Mikhail KALASHNİKOV adına bir silah müzesi açıldı. Sovyetlerin yıkılmasından sonra onun devamı olarak kurulan Rusya Federasyonu’nun başkanı olan Putin batılı haber ajanslarına: ‘Kalaşnikov tüfekler Rus halkının yaratıcı dehasının bir ürünüdür’ diye açıklamalarda bulundu.

İlerlemiş yaşına rağmen İzhevk’te bulunan silah fabrikalarına danışmanlık hizmetinde bulunmaya devam eden KALASHNİKOV geçirdiği kalp krizinin ardından 2012 yılında hastaneye kadırıldı. Bir yıl boyunca yoğun bakımda kalan Mikhail KALASHNİKOV 23 Aralık 2013 tarihinde hayata gözlerini yumdu.

KALASHNİKOV, Reuters haber ajansıyla yaptığı bir mülakatta kendi tasarımının bir çok felakete sebep olduğu için çok büyük bir acı ve pişmanlık duyduğundan bahsetmişti. Farklı bir haber ajansıyla yaptığı ropörtajda da ‘Ben onu anavatanımı korumak için yapmıştım. Sonra onu bir silah olarak sattılar. Öyle olmasını istememiştim. Bu benim seçimim değildi. Ancak cinin şişeden çıkmış ve kendi ayakları üzerinde yürümeye başlamıştı. Üstelik benim hiç istemediğim yönlere doğru’ diyerek pişmanlığını dile getirmiştir. Bazı kaynaklarda KALASHNİKOV’un ölmeden bir kaç ay önce Rus Ortodoks Kilisesine tövbe eden bir mektup yazdığından bahsedilir.

Kalaşnikov’un Sökülmesi:

AK tasarımının tüm ana parçaları birbirine sıkıştırılma yöntemiyle sabitlendiği için silahın basit sökümü sırasında NATO ülkeleri tarafından üretilmiş olan silahlardaki gibi herhangi bir pimle uğraşılmaz. Bu özelliği AK’ya karmaşık savaş şartlarında bile kolaylıkla sökülüp takılabilme kolaylığı getirmiş durumda. AK’nın basit sökümü 6 adımda tamamlanabilir.Şarjör çıkartıldıktan sonra silahın emniyet mandalı emniyet modundan başka bir moda geçirilir ve kurma kolu çekilerek fişek yatağında fişek olup olmadığı kontrol edilir. Bunun ardından güvenli bir şekilde tetik düşürülür. AK’nın gövde kapağının arka tarafında bulunan pime basılarak gövde kapağı çıkarılır.

Kapak çıkarıldıktan sonra çok rahat bir şekilde erişilebilen irca yayı ileri doğru itildikten sonra yukarı kaldırılarak çıkarılır. Kurma kolu tamamen geriye çekildikten sonra kendisine bağlı bulunan piston, taşıyıcı ve mekanizma başı ile birlikte yukarı kaldırılarak çıkarılır. Eğer bu parça da kendi içinde ayrılmak istenirse mekanizma başı sol tarafa çevrilerek öne doğru çekilirse taşıyıcı ve piston ayrılmış olur. Gaz kanalının uç kısmında bulunan piston kapağını tutan pim yukarı doğru kaldırılarak piston kapağı çıkarılır. Namlu altılda bulunan harbi çıkarıldıktan sonra el kundağı da kendisini tutan metal parçadan kurtarılarak çıkarılır. Kalaşnikof’un Çalışma Sistemi: Kalaşnikof yukarıda da bahsettiğimiz gibi üretildiği dönem için son derece ileri bir çalışma mekanizmasına kullanmaktaydı. Sahip olduğu gazlı sistem, onu kendi zamanının en önemli piyade tüfeği yapmıştı.

Bu yüzden AK’nın çalışma prensibini yakından incelemekte fayda var. AK’ya dolu şarjör takıldıktan sonra silahın solunda bulunan kurma kolu çekilip bırakıldığında şarjörden alınan fişek, fişek rampası aracılığıyla namlu ağzına yerleştirilir. Tetik çekildiğinde serbest kalan iğne ilk fişeği ateşler. Ateşleme sırasında mekanizma başı fişek yatağının arka kısmını kilitlenmiş olduğu için; barut gazı yalnızca fişek çekirdeğinin namlu doğrultusunda itilmesini sağlar, mekanizma başı barut gazının etkisiyle geriye doğru hareket etmez. Bu sayede barut gazından maksimum seviyede yararlanılmış olur. Çekirdek namluda gaz pistonuna açılan deliğin hizasını geçtikten sonra enerji yüklü barut gazı gaz pistonunun olduğu bölmeye geçerek gaz pistonunu geri doğru iter.

Piston taşıyıcıya sabit halde bulunduğu için taşıyıcı geri doğru itilir ve mekanizma başının kilidi açılır. Bu sayede piston, taşıyıcı ve mekanizma başı geri doğru hareket edebilir. Bu parçalar geriye doğru hareket ederken boş kovan, kovan atma boşluğundan dışarı atılır. Mekanizma geriye doğru hareketini sürdürerek tetik mekanizması ve iğneyi tekrar kurar. Gövdenin en gerisine kadar itilen piston, taşıyıcı ve mekanizma başı; irca yayı ( yerine getiren yay) sayesinde tekrar ileri doğru itilir. Bu ileri gidiş sırasında mekanizma şarjörden dolu bir fişek alarak tekrar fişek rampası aracılığıyla namlu ağzı dolu fişeği yerleştirir. Bu sayede ikinci atış için silah hazır hale gelmiş olur.

AK Tipi Silahları Diğer Silahlardan Ayıran En Belirgin Özellikler

Kurma kolu bu silahın sağ tarafında bulunur. Bu yüzden şarjör değiştirme esnasında kolay kurmak için kabzada bulunan el kullanılabilir. Bu taktik atış açısından büyük bir yanlıştır. Eğer sol elle silah kurulmak isterinirse bu sefer de fazla efor ve zaman kaybedilmiş olur. Ayrıca bu silahın kurma kolu atış sırasında sürekli olarak ileri-geri hareket eder ve silahta AR-15’lerde olduğu gibi bir mekanizma düşürme pimi bulunmaz. Bu yüzden de her şajör bittişinde silahı tekrar kurmanız gerekir. Önceki bölümlerde de bahsettiğimiz gibi AK tipi silahların Emniyet ve Atış Modu Mandalı kendine has bir dış görünüşe sahiptir.

Bu mandal yukarıdan aşağıya doğru ‘emniyet, seri atış, yarı otomatik atış’ modu sırasıyla atış modu seçimi yapar. Ancak bu mandalın bulunduğu diğer silahların hemen hemen hepsinde bu sıralama yukarıdan aşağıya ‘emniyet, yarı otomatik ve seri atış modu’ şeklindedir. Bu yüzden refleksleri AK’ya alışmamış bir atıcı bu silahı stresli bir durumda kullanırken bir yandan şaşkınlık yaşarken bir yandan da telefisi mümkün olamayacak sıkıntılar yaşayabilir. Önceki bölümlerde de bahsettiğimiz gibi bu silahın parçaları sıkıştırma yöntemi ile birbirine tutturulmuştur. Silahın sökümü sırasında diğer silahlarda olduğu gibi küçük pimlerle uğraşılmaz. NATO tarzı piyade tüfeklerinde olduğu gibi silah emniyetteyken dolduruş yapılamaz. Emniyet tertibatı kapalıyken silahın kurma kolu çekilemez.

Sovyetlerde Üretilen AK Modelleri:

Günlük kullanımda AK tipi tüm silahlardan AK-47 diye bahsedilmekte ancak silah bilimi açısından bu büyük bir yanlış. İlk kez seri üretimle üretilmeye başlanan AK versiyonu AK-47’ydi ancak bu silah başta Rus silah üreticileri tarafından olmak üzere yıllar içerisinde bir çok değişikliğe uğradı ve AK-47’den türemiş bir çok farklı model silah piyasaya sürüldü. Biz bu yazıda yalnızca Sovyet Rusya tarafından yapılan değişiklikleri ve farklı modelleri detaylı olarak inceleyeceğiz.

AKM: AK-47 üzerinde ilk büyük değişiklik 1959 yılında yapıldı. Silahın gövdesinde ve iç aksamında kullanılan metal parçaların kalitesi artırıldı ve bu sayede silahın ömrü uzatılmış oldu. Mühimmat değiştirilmedi ve silahın kalibresi 7.62×39 mm olarak kaldı. AKM’nin dipçiği sabit ahşap dipçiktir.

AKMS: Bu versiyonun dipçiği dışındaki tüm özellikler AKM ile aynıdır. AKM’nin sabit ahşap dipçiği AKMS’de katlanabilir metal dipçikle değiştirilmiştir.

AKMN-A: AK tipi silahların üst kapağı çok rahat bir şekilde sökülebilen ince bir metal levhadan oluştuğu için bu silahların üst kapağına ray konulsa bile gece görüş dürbünü ve yakınlaştırıcı dürbün gibi aparatlar silahın üstüne doğrudan eklenememektedir. AKMN-A, sol tarafına yerleştirilen parça sayasinde gece görüş dürbünü takılabilen bir silaha dönüşmüştür.AKMN-A’da sabit ahşap dipçik bulunur.

AKMNS-A: Bu modelin de solunda farklı AKMN-A’da olduğu gibi optik nişangahlar takmaya yarayan bir aparat vardır. Ancak AKMN- A’dan farklı olarak bu tüfekte katlanabilir metal dipçik bulunur.

AKML: Bu model gece muharebeleri için özel olarak tasarlandı. Gece atışı sırasında namludan çıkan ışığın gece görüş dürbününde sıkıntılara yol açmasından dolayı önceki AK’larda bulunan alev gizleyen, Rus SVD Dragunov (Kanas) ve Amerikan M14 keskin nişancı tüfeklerine benzer şekilde uzatıldı

AKMSU: Bu model standart AKMS’in namlusu kısaltılmış versiyonudur. Kısa AKMS’nin kullanışlı olacağını düşünen Kızıl Ordu çalışanları AKMSU’yu tasarladı ancak bu silah kullandığı 7.62×39 mm mühimmat yüzünden bir çok sıkıntı ve kazaya sebep oldu. Bu yüzden AKMSU diğer modellere oranla çok az miktarda üretildi. Çıkardığı sorunlardan dolayı bu silah Rus askerleri arasında ‘сучка (hayat kadını)’ olarak anılmaktadır.

AK’nın Mühimmat Değişimi:

1960’lı yıllara gelindiğinde Soğuk Savaş iyice kızışmış durumdaydı. Bu dönemde Sovyetler Birliği, Batı Bloğunda olan askeri gelişmeleri yakından takip ederek ürettiği çeşitli silahları Batı Bloğuna kıyasladıktan sonra kullanıma sokuyordu. Sovyet Savunma Bakanlığı, ABD’nin Vietnam Savaşında envantere soktuğu M16’larda kullanılan 5.56×45 mm’lik mühimmatı özenle inceledi. Vietnam’da araştırma yapan KGB bu yeni mühimmat hakkında veriler topladı ve 5.56×45 mm’lik mühimmatın 4 önemli özelliği araştırmacıların dikkatini çekti: 5.56×45 mm’lik mühimmatın ağırlığının, 7.62×39 mm’lik mühimmata göre daha az olmasından dolayı ABD’li askerler daha fazla mühimmat taşıyabilmekteydi. Küçülen fişek boyutuna bağlı olarak geri tepme de azalmıştı.Bu sayede seri atışlar daha başarılı bir şekilde yapılabilinmekteydi. Bu mühimmat yumuşak hedefler üzerinde(insan bedeni gibi) daha yüksek deliciliğe sahipti.

5.56×45 mm’lik mühimmatın çekirdeği daha hafif olduğu için çekirdek uçus sırasında daha az yer çekimi ivmesi tesiri altında kalmaktaydı. Bu sayede uzak mesafeli atışlarda çekirdeğin alçalması daha az oluyor bu da gez ayarını kolaylaştırıyordu. Bu özellikleri dikkate alan Sovyet Savunma Bakanlığı yeni bir mühimmat kullanan tüfek tasarımı için tekrar bir yarışma düzenledi. Ancak bu yarışmayı kazanan kişi yine Mihail KALASHNİKOV oldu. KALASHNİKOV kendi tasarımı olan tüfeği 5.45×39 mm’lik yeni bir mühimmata uygun hale getirdi. AKM’nin namlusunu değiştiren KALASHNİKOV, alev gizleyen üzerinde de bazı değişikliklere gitti. Bunlara ek olarak yapılan bazı değişiklikler de yalnızca kozmetik değişiklik diyebileceğimiz dış görünüşe ait tasarım farklılıklarıydı. Yeni mühimmata uygun olarak tasarlanmış AK modellerini kaldığımız yerden inceleyebiliriz;

AK-74: Bu silah AKM’nin 5.45×39 mm’lik mühimmata uygun hale getirilek tasarlanmış bir AK türevidir. AK-74’de sabit ahşap dipçik bulunur.

AKS-74: Bu tasarım AK-74’ün katlanabilir metal dipçik taşıyan versiyonudur. AKS-74 kullandığı mühimmatın yanında dipçiğinin katlanma şekli konusunda da AKMS’den farklıdır. AKMS’lerde dipçik silahın altına doğru katlanırken, AKS-74’lerde bulunan üçgen yapılı dipçik silahın soluna doğru katlanır. Sovyetler bu tarz bir dipçiğe ilk olarak Afganistan Savaşı sırasında ihtiyaç duydu. Farklı araçlarda garnizonlarından çok uzak bölgelere taşınan askerler araç içinde rahat edemedikleri için katlanabilir dipçikli silahlara ilgi gösterdiler. Alttan katlanan dipçik şarjörün konumundan dolayı hızlı bir şekilde akılamamktaydı. Sovyet silah tasarımcıları da bu sorunu çözmek için yandan katlanan dipçiği silahlara yerleştirmeye başladılar.

AKS-74U: Bu model AKS-74’ün kısaltılmış versiyonudur. Ancak AKMSU ile karıştırılmamalıdır. AKMSU kullandığı aşırı güçlü mühimmat yüzünden son derece kullanışsız ve aynı zamanda da güvensizdi. AKS-74U ise 5.45×39 mm mühimmat kullandığı için kolaylıkla atış kontrolü sağlanabilen güvenli ve de kullanışlı bir silah. Bu silah ilk olarak paraşüt birliklerinin kullanımı için tasarlandı. Daha sonradan Afganistan’da savaşan tank ve zırhlı personel taşıyıcı personeline de dağıtıldı. Ancak bu silah orduya dağıtıldığı ilk yıllarda askerler tarafından hiç bir zaman birinci görev silahı olarak benimsenemedi.

Kısa namlusu dolayısıyla her zaman çok güçsüz olarak görüldü. Sovyetler Birliğinin yıkılmaya başladığı 1990’lı yıllarda bağımsızlığını kazanmak isteyen bir çok farklı halk Sovyetler Birliğine karşı silahlı mücadeleye girişti. Bu silahlı eylemlere müdahale etmek isteyen Rus Ordusu kendisini şehir savaşının ortasında buldu. Şehir savaşlarında çatışmalar kısa mesafede ve genellikle dar ortamlarda gerçekleştiği için kullanılan silahın uzun mesafede çok güçlü olması o kadar da önemli değildir. Önemli olan silahın boyutunun dar alanlarda kullanıma uygun olmasıdır. AKS-74U bu yıllarda isyanları bastırmaya çalışan Rus askerleri tarafından beğeniyle kullanılmaya başlandı. Bu silahın benzer versiyonları günümüzde Rus anti-terör birlikleri tarafından özellikler bina baskınlarında hala kullanılmaktadır.

AK-74N: Bu model AKMN-A’da olduğu gibi sol tarafında optik nişangah takmaya yarayan bir aparat barındırır ve sabit ahşap dipçiğe sahiptir. Ancak AK-74N, AKMN-A’dan farklı olarak 5.45×39 mm’lik bir mühimmat kullanır.

Polimer Parçalı AK’lar:

İlerleyen teknoloji ile birlikte AK da değişime uğradı. Sovyetler Birliği döneminde dipçik, elkundağı gibi parçaları ahşaptan üretilen AK’nın bu tarz kaba parçaları günümüz Rusya’sında polimerden üretilmekte. Rusya’nın ürettiği polimer malzemeli AK’lar konusunda genel olarak şikayet yok ancak bazı gelişmekte olan ülkelerin ürettiği polimer yapılı AK’larda bir çok sıkıntıyla karşı karşıya kalınabiliyor. Bulgaristan tarafından üretilen AK tipi piyade tüfeği olan SAR-SF bunlara örnek olarak verilebilir. Benim de kullanmış olduğum bu tüfek, AKMS’in ahşap parçalarının polimerle değiştirilmiş bir versiyonu. Rus yapımı AK’ların bir çok farklı versiyonunu deneme fırsatım oldu ancak bu AK’ların tümünde ahşap el kundağı kullanılmaktaydı.

Ahşap el kundağının en önemli özelliği kolay kolay ısınmamasıdır. Bu sayede otomatik atış sırasında herhangi bir sıkıntı yaşanmaz. Polimer teknolojisinin gelişmesi ile ahşap kadar az ısınan plastik parçalar geliştirilmiş durumda. Ancak SAR-SF’de kullanılan polimer ise son derece kalitesiz bir yapıya sahip. Bu silahla yapılan 60-70 fişeklik seri atıştan sonra bu silahın el kundağı aşırı derecede ısınabilmekte. Yani taktığınız üçüncü şarjörden sonraki atışlarda bu silahı iyi bir şekilde kavrayarak atış yapabilmeniz söz konusu değil. SAR-SF poligon atışlarında kullanılabilinecek bir silah olabilir ancak her hangi bir sıcak çatışma durumunda kesinlikle kullanılabilinecek bir silah değil.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here