Site icon Tabanca ve Tüfek

Leopar Avı

Çok kısa üren adrenalin deşarjı için hazırlanma günleri. Bu, Güney Afrika ve Botswana arasındaki büyüleyici bir gecede “Afrika kedilerinin’’ en acımasızının avıdır. Aydınlatma sistemi ve gece dürbünü ile donatılmış R93 Blaser ile güvenli bir atış. Yazı ve Fotoğraflar: Gastone e Santini

ASLANDAN DAHA VAHŞİ
Anlam olarak doğanın güzelliği, yüksek ilahi armonide kendini bulur ve leoparın fantastik anatomisi ile mükemmelliğe ulaşır: biçiminin, estetik dengesinin ve renk bütünlüğünün dağılım oranından da bellidir. Bu Afrika kedisi birçok alana dağılmıştır. Onun ağaca tırmanma eğilimi vardır, bunu kas yapısı, ilginç kostümü ve kaderi belirler. Güçlü ve elastik kasları, krampon görevi gören pençeleri ile dikey adımlar atarken müthiş bir kavrama imkânı sağlar; yirmi beş adet uzun kuyruk omuru, dengeli tırmanışlar için istikrarı sağlamaya yarar. Saman rengi üzerine siyah beneklerle bezeli postu, onun yırtıcı vücudunun yeşil bitki örtüsü içinde ışık ve gölgelerin mükemmel bir taklit yeteneğiyle kaybolmasına imkân verir. Afrika’nın zemin seviyesinden üç metre yukarıda olmak onu her türlü rakibinden ve kara ikliminin rahatsızlıklarından emin kılar. Her türlü ekosisteme çabucak ve büyük bir uyum içinde olan bu türlerin hayatta kalması şu an için kesin görünüyor. Onun, bu geceyi seven, gizli ve gizemli alışkanlıkları, Nambia Steplerinden Ekvator ormanlarına kadar şüphe götürmez bir biçimde hayatta kalmasını sağlar; yaşam alanı sağlanan her yerdedir, yeter ki koşan, yüzen ya da uçan çiğnenebilecek bir şey olsun. Afrika Leoparı sinsi ve hızlıdır; yeryüzünde mevcut hayvanlar içinde en saldırgan ve vahşi olarak bilinen aslandan bile daha güçlü ve saldırgandır. Bir defa kavgaya başladığında onu kanının son damlasına kadar götürür. Aslan gibi değildir, hâlbuki aslan durumun dezavantaja döndüğünü fark ettiği zaman orayı terk eder; aslan karşısında zararsız bir düşman gördüğü zaman aşırı öfkeli ve kana susamış gibi davranmaz, oysa leopar organları dağılana kadar kurbanı üzerindeki öfkesini devam ettirir. İnsanlara saldırdığında, kurbanını kör etmek için arka ayakları üzerine dikilerek ön pençeleri ile yüzüne atak yapar, bu arada dişlerini kurbanının boynuna ya da sırtına geçirir ve inanılmaz olanı, tüm bunları göz açıp kapayana kadar yapar. Leopar avı daima zor bir uğraştır, çünkü özel bir özveri gerektirir, ilginç bir ortam ve çekici yemler hazırlamak hatta bir ayak izine rastlamak için keşif yapmak zaman ve sabır ister. Ardından daha büyük bir sabır gerektiren aşama gelir; çürümüş yemlerin yenileriyle değiştirilmesi, kulübelerin hazırlanması, normal ortam sıcaklığına dönene kadar bütün gece Afrika soğuğunda beklemek, genelde bir soluk gibi sönen ümitlerle eli boş dönmek. Çünkü leopar fikrini de değiştirebilir ve bu randevuya gelmemek için yüzlerce bahane bulabilir. Bu yüzden, ne zaman birisi iyi bir başarı alırsa bir daha asla denemez.
Mozambik’deki en son ve faydasız leopar safarisinden sonra, Güney Afrika ve Bostwana arasındaki imtiyazlı sınır için yeniden valizler hazırlanıyor. Sergio, coşkulu ve harika bir av için, benim çoktan uyuşmakta olan heyecanımın yeniden canlanması adına tüm desteğini verdi. Ben de hemen Swiss Air’den Venedik- Zürih- Johannesburgh için biletimi ayırtıyorum. Ama ayrılma arifesinde yaşanan o her zamanki ikilem: 8×68 Heym kalibreli Mekanik Ruger N:1 ya da Blaser R93 mü? Birinciyi seçerdim aslında, benim hemen hemen tüm safarilerimde yoldaşımdı; ama sonunda seçimim küçük boyutlu olması sebebiyle Blaser’den yana oldu. Esasen Kahles Helia Csx 3-12×56 optik perspektif sistemi ve nokta aydınlatma özelliği bunda ana etkendir; zayıf ışık koşullarında avcılık için idealdir ve eğer şansınız varsa leopar avı genelde yapay ışık kaynaklarıyla gece gerçekleşir. Bu gibi durumlarda, parlak bir ışık kafesi çok yararlı olacaktır. Ve sonrasında safari boyunca kullanılacak olağan aksesuarlar geliyor; bir Optisan Predator feneri, özel saldırı durumlarındaki kolaylığı bakımından tüfeğin namlusu üzerine monte edilebilir: Küçük boyutludur, hafiftir, ekonomiktir ve çok güçlü ışık yayma özelliğine sahiptir. Ben 10,7 gramlık Rws Dk. Kartuşları ile atış yapmayı tercih ettim. Zürih Havaalanında uçağa binmek için beklerken Sergio ile karşılaştım: Bilet şifresini okuyan aygıt Serigo’ya ‘’Okey’’ verirken benim biletimi uzattığımda yanıp sönmeye başladı. Bankın arkasındaki bayan beni çağırdı ve bana anlamadığım İngilizce bir şeyler söyledi. Bu arada kötü bir İtalyanca konuşan bir adam geldi ve bana Overbooking sebebiyle uçakta yer kalmadığını, istersem yarını beklemem gerektiğini, ertesi gün Güney Afrika Havayollarına ait bir uçuşun beni Frankfurt üzerinden Johannesburg’a götüreceğini söyledi. Tüm şikâyetlerim işe yaramadı ve bana yeni bir biletle geceyi geçirmek için bir otel kuponu verildi. Bu, en son yaşadığımdan daha da kötü bir safari başlangıcı mı? Ben eve dönmek için ilk uçaktan bilet almayı istedim, ama silahlarım Johannesburg için çoktan yola çıkmıştı bile! Buradan mecburen bu şekilde ayrılacaktım. Ertesi gün, beni Johannesburg’a götürecek uçağa bindim ve John beni bekliyordu. Ama sürprizler bitmemişti! Johannesburg’da bagajlar bulunamıyordu: açıklama istiyoruz sonuçsuz kalıyorlardı, kimse nerede olduklarını bilmiyordu. Birkaç saat amaçsızca dolaştım, şans eseri benim mavi çantamın İsviçre ofisindeki bir dolapta olduğunu birdenbire görüverdim, inanılmaz bir hevesle yeniden polis ofisine döndüm ve onlar ise akıllara durgunluk veren bir yavaşlıkla bana silahımı ve mühimmatlarımı teslim ettiler. Bu ilgisizlik karşısında oldukça bıkmış bir haldeyken John kulağıma fısıldadı : “Burası Afrika…’’
Bir av gezisi, her zaman keyifli bir kaçış değildir, Overbooking sebebiyle hava yoluyla silah taşınması ve ihracatı sınırlıdır ve bazı silahların daha hedefine ulaşmadan hava alanlarında unutulma riski vardır…
NE HOŞ BİR KARŞILAMA!
Nihayet relax, demir dağlara hakim küçük bir kasaba olan Thabazimbi için Kuzeye doğru yola çıkıyorum. Kamp girişinde Sergio ve personel beni neşeyle karşılıyorlar. Kamp bir bayram günü gibi aydınlık, bu beni şaşırtıyor: o her zamanki bungalovlardan çok farklı; modern ve zevkli döşenmiş mobilyalar, herkese özel beyaz cibinlik ile çevrelenmiş çift kişilik yatak, banyo küveti, lokal bir duş, buzdolabı, tüm gün sıcak su ve geceleri sıcacık kalmak için karakteristik bir demir soba. Mutfak, yemek odası ve oturma odası daha geniş bir binada bulunuyor. Dışarıda ise havuz ve akşam kamp ateşi yakmak için ince kumdan kaçınılmaz bir alan. Ertesi gün saat 6’da John’la birlikte Pont Drift için yola çıkıyorum, burası Limpopo eyaletindeki küçük bir kasaba, Bostwana sınırından çok da uzak sayılmaz: bu alanda leopar avlamıştım. Yolculuk yaklaşık beş saat sürüyor ve bu kampın Thabazimbi’deki kamptan çok farklı olduğunu fark ediyorum: uzun zaman önce terk edilmişe benziyor, hayat belirtisi yok, ıssız. Umurumda bile değil, ben bütün bu şeyleri sevmiyorum zaten, isteyenler, arzu edenler, olanlar ve olacağını sananlar her zaman olacaktır. Ama bence Afrika bir öncüdür ve her zaman benim hayalimdir. Bana sadece bagajları düzeltecek kadar vakit kalmıştı ve John, benim gelişimden önce hazırladığı ön-yemleri ziyaret etmek için beni yoldan çıkardı. Av günleri için rezervasyon yaparken ön yemler önemlidir, 14 gün süren klasik leopar avı için tavsiye edilmez. İddialı bir av, diğer kalan av türlerinden daha uzun bir zaman ister. John, iki ay önce leopar izlerinin olduğu yerlere yem yaymaya başladı. Keşif esnasında bu cesur çocuk sonradan rapor etmek üzere notlar aldı. Ve böylece 29 Haziran günü yedi stratejik noktaya yemler yerleştirildi ve büyük bir leopar, büyüklüğü hakkında fikir edinmek için yemin yakınlarında dolaşmaya başladı 120 mm uzunluğundaki pençelerini anlayabilmek için, sadece bıçak gösterilen fotoğrafa bakmak yeterli olacaktır. Leopar sonraki gece geri geldi, ama yeme dokunmadı, ağacın etrafında attığı turları sınırlayarak dolandı ve çekip gitti. Benim gelmemden bir gece önce, başka bir yem hem de bu kez ikinci büyük bir leopar tarafından yenmişti. Benim bir gün sonra geleceğimi duyan John endişelenmişti, çünkü her gece bir yem, vahşi bir hayvan tarafından yenmiyordu. Bizim kamp bölgesine ulaşmak için uzun yolculuğumuzun başladığı esnada, Hein’in sahibi ve yardımcısı profesyonel bir avcı olan Leahn, onların kamp alanının hemen ötesindeki kuru nehir yatağından iki leoparın geçtiğini duyarlar. İki kedi sıkılı dişlerinin arasından tıslayarak hırlıyorlardır, eşleştikleri bellidir.
Ertesi sabah, iki kişi kuru nehir yatağının yakınında olan yemi kontrol etmeye gittiklerinde onun yenmiş olduğunu görürler. Benimle seyahat ettiği esnada John’u arayıp durumu söylediler, bir yem daha koymalarını söyledi. Zebra eti kullanıyorlardı, leopar öylesine oburdu ki, bütün bir bacağı ağaç üzerine yerleştiriyorlardı. Toyota yemden uzak bir yerde durur, yaya olarak mümkün olan maksimum bir sessizlikle leoparın izleri, ağaç üzerindeki tırmıkları kontrol edilir ve aranır. Ve nihayet! Büyük adamın bildirdikleri bunlar olmalı. John memnun: zor ve hassas hazırlık çalışmaları, onun avcılık ve leopar üzerindeki deneyimlerinin deneyi sonunda semeresini verdi. Artık bir kulübe hazırlamak için çok geç, ama yarın öğleden sonrasında beklemek için her şey hazır olacak. Mutluyum, ama aynı zamanda endişeliyim, çünkü bir leoparın gün ışığında gelmesi çok zor, bu nedenle, muhtemelen, sadece birkaç saniyeliğine yanacak olan bir far ışığı ile huzursuz olarak bir hedefe ateş edeceğim. Eğer aceleyle ateş edersem, leoparı yaralanmış olabilir mi? Bekleme Başlıyor Ertesi gün öğleden önce, yemden birkaç kilometre uzakta, barakanın kamuflajı için dallar kesilir ve çalılar budanır. Toyota’nın motoru minimumda olacak şekilde, yemden 60 metre uzaklıktaki belirlenen yere gelinir ve mutlak bir sessizlik içinde hazırlanmaya başlanır.
Zimbabwe’de zencilerin baltayla bağırarak kulübe hazırladıklarını düşündükçe gülesim geliyordu. Kulübe geniş ve rahat, John sağlam bir tahta eşek üzerine oturmuş fotoğraf makinesiyle vakit geçiriyor, bir yandan da benim hâkimiyet tarzıma alışmış olan tüfeğime adapte olabilmek için yaslanmış gibi görünüyor, çünkü atışı kolaylaştırmak için kullanılacak retikül (çapraz örülmüş tel kafes), yemin üzerinde bulunur. Araba uzaklaşır: ben, John ve Leahn içinde iki rahat sedir bir küçük döşek ve muhtemelen soğuk ve uzun beklemeler için battaniyelerin olduğu kulübeden içeriye giriyoruz. Her şey hazır ve bekleme başlıyor. Akşam karanlığında kuluçkaya yatmış tüm Beç Tavukları gelirler: önce biri, sonra azar azar diğerleri, kimi çıplak, kimi ağaç dallarının arasında, kimi sallanarak. Arada sırada tüfeğin gece dürbününü kontrol ediyorum, kafes yemin ortasında ve tüfeğin emniyeti açık. Alacakaranlıkta Afrika’nın sihirli ışığı yavaş yavaş yerini esmer gölgelere bırakırken, ormanın ağaçları arasında kayboluyor. Altıya birkaç dakika kala bir ölüm sessizliği ortalığı kaplıyor: kuşlar susuyor, sanki ışık daha bir yoğun hal alıyor. Hatırlamadan edemiyorum, daha küçük bir çocukken sarmaşık dallarından ardıç kuşlarına ve karatavuklara tuzaklar hazırlardım. John’un hafif bir dokunuşu beni gerçeğe geri döndürüyor; beni bir şeyleri dinlemem için çağırıyor, ama hiçbir şey duymuyorum, onda güçlendirilmiş bir kulaklık var, ama ben sanki sağır oldum bir şey duymuyorum. Saat 20:00’ye doğru bazı zebraların bağırışları duyuluyor: leoparın yakın olduğundan emin olduğumuz için dikkatlice dinliyoruz. Yirmi dakika kadar sonra hafif bir hırıltı duyuluyor: leopar dişisi tarafından bulundu demek ki. Hemen önümüzde bir dizi hırlama var ve gittikçe daha hisli hale geliyorlar. Gecenin sessizliğinde gürültü çok şaşırtıcı, bir Beç Tavuğu ağaç üzerinde huzursuzca kıpırdanıyor, her zamanki gürültüsüyle uçup gitmemesini umuyoruz. Ama sonra yeniden sessizlik: leoparlar yatıştı ama tetikte beklemekten bizim sinirler gerildi. Güçlendirilmiş kulaklık sayesinde John, bir leoparın yemek yemek için ağaca tırmandığından emin olduğunu söyledi, bana ateş etmeye hazır olmam için işaret etti, Lehan’ın farı açmasıyla o bir anlık şaşkınlık. Gördüğüm en güçlü ışık bu olmalı!
Hayvanların kimisi ağaçların üzerine tünemiş, kimileri yerde kıvrılmış halde bir yeryüzü sahnesi. Bir anlık bir panik: John’un bana verdiği işaretle uzun ve sağlam olan ağaca nişan alıyorum. Yem gece dürbününün kadranı içinde ve leopar hala orada, gözlerinden yansıyan ışığı görüyorum. Hayvan daldan yere düşüp bir anda kayboluyor ve ben orada öylece birkaç saniye yüreğimin atışları öfkeli bir çekiç gibi boğazımda vururken bakakalıyorum. John’un endişeli olduğunu fark ettim: Ne bir gülümseme ne de el sıkışma. Bir şeylerin ters gittiği kesindi. Telsizden Toyota’yı çağırdı, iz sürücüsü Tivo ve Hein birlikte geldiler. Projektörleri yakıp ağacın yanına gidiliyor ve leopar buralarda olmalı. Yok!!!!! Yalnızca doku parçalarıyla birlikte kan izleri. Fener çalılıkları aydınlatıyor, bense kendimi hiç de rahat hissetmiyorum; çünkü şu gecenin ortasında yaralı bir leopardan daha tehlikeli bir hayvan yoktur ve bizim tüfeklerimiz var, saçmalı av tüfeklerimiz yok. İtiraf ediyorum ki, bütün deneyimim bana ölü bir hayvan bulacağım yönünde bir duygu veriyordu ya da olası bir saldırı durumunda John ve Leahn’ın dallar üzerindeki hedefler için silahlarını iyi kullandıklarını biliyordum. Ben merkezli titrek bir fener ışığında olabileceğim en kötü durumda olduğumu düşünüyordum. Neyse ki, yarım saat sonra John, geriye dönmemizi, yarın sabahın ilk ışıklarıyla buraya gelmemizi ve aramaya devam etmemizi, şu an kan ve izleri çiğneyerek kaybetme riskimiz olduğunu ve ayrıca karanlıkta arama yapmanın oldukça tehlikeli olduğunu söylüyordu. Çaresizlik içindeydim, gözlerimi bile kırpmadan, gözlerimin önünde güzelliği tarif edilemez iki hayvan silueti… Belki de öldü, kim bilir şimdi nerede. Nihayet gün aydınlanır ve aradığımızı bulmak için yola çıkılır. İz sürücülerin dikkatli çalışmalarına hayranım, ani bir saldırı ihtimaline karşı dikkatli davranırlar, bir kırık dal, bir eğilmiş çim fidesi, bir kan lekesi olmuş yaprak ve ardından bir haykırış: İz sürücünün işaret ettiği yere bakıyorum; kulübeden yaklaşık 30 metre ve oradan 10 metre uzaklıkta hareketsiz bir leopar var. O anın neşesini, keyfini asla unutmayacağım. Benim heyecanım ve sessizliğim herkes tarafından fark ediliyor: sarhoş gibi hayvana yaklaşıyorum ve onun başındaki tüyleri, postunu okşuyorum; imkânsız gibi görünüyordu, oysa orada ve cansız. Güzel hayvan, hem de çok güzel, bu kadarını beklemiyordum! Bunu çok uzun zamandan beri arzu ediyordum, ama benim coşkumu engelleyen bir şey var sanki her şey çok hızlı gelişti, leoparı, bu doğanın başyapıtını ağacın üzerinde görmek için, onun muhteşem güzelliğini tadını çıkararak yaşamak için zaman yoktu ki! Kendi leoparımı öldürdüm, ama onu avlamadım, bu av çok zahmetsizce hızlı oldu ve bu durum benim belleğimi hep rahatsız edecek. Pont Drift’ten Thabazimbiye gitmek için ayrılıyorum, bu uzun ve monoton yolculukta başka bir vesileyle tekrar gelebilme tesellisi bana yol arkadaşlığı ediyor, atıştan kaynaklı sıkıntıyı yaşamadan fotoğraf ve film çekmek niyetiyle tabi ki. Thabazim bi’deyim, Sergio bana doğru geliyor, kampın ustası ve herkes beni, dijital Canon’u elden ele geçirerek tebrik ediyor. Sergio av hakkında çok coşkulu, çünkü 29 Nyala’dan birini vurdu ve tahminen 55 kadar heybetli Kudu gördü. Thabazimbi, esasen sekiz yıl sonra avcılığa açık kontrollü bir av sahası olacaktır. Bütün gün Sergio’ya avda arkadaşlık edebilirim, özellikle Kudu, Nyala, Wildbest ve İmpalaların fotoğraflarını ve filmlerini çekebilirim. Onların ödülleri benimkini aşıyor ki ben ilk safari safhasında avlandım, bence, hangi ölçülerde olursa olsun her avın bir değeri vardır, çünkü yapılan fedakârlıkları hatırlıyorum. Çünkü her avın anlatılacak bir hikâyesi vardır ve ne yazık ki ben de kayıp arkadaşlarımı hatırlıyorum, mutlu anılarımı onlarla paylaşmıştım: Enrico, Cesare, Geraldo, Ferdinando… Her gün, uzun ve çeşitli pistler boyunca, hayvanları izliyorum, hizmetçilere benziyorlar, ama onları daha iyi fotoğraflamak için, arazi arabasının kapısını açar açmaz arkalarında bir toz bulutu bırakarak çalılıkların içinde kayboluyorlar. Avlanma sahası, çitle çevrili, çoğunlukla düz ve etrafı dağlarla çevrili 4.200 dönümlük bir alanı kapsar. Yıllık azaltım payı sınırlıdır ve bu ileride büyük ve sürekli avlarla karşılaşılması içindir. Bu yüzden av hayvanların güvensizliği sebebiyle hiç de kolay değildir ve alan hemen hemen her zaman bitki örtüsü ile kaplıdır. Büyük Kuduların yaşadığı dağlarla çevrili sahalarda avcılık muhteşem ama zordur. Birçok değişik yaklaşma tarzının denenmesinden sonra Sergio onlardan birini avlamayı başardı. Onların bu güzelliği şu muhteşem ama sert ortamda daha da su yüzüne çıkıyor.
Exit mobile version