Artık meralarda “farklı ikizler” olarak adlandırılan İskoç seteri ile İrlanda seterine, ince ve zarif tüfeklere pek sık rastlayamaz olduk. Aslında bilenler bilir; av tutkusunun bu üç simgesi en rafine damak zevki olan avcılara ne keyifler yaşatmışlardır.
Bazıları sadece verimli olan “ürünleri” arar, kimileri için rafine zevkler ve estetik önemlidir. Nitekim günümüzde birçok konuda olduğu gibi, “made in England” ibaresi avcılıkta da ince zevkleri sembolize eden bir tanımlamadır. O noktada artık estetik görünüm işlevselliğin önüne geçer ve hatta bazen mükemmellik arayışını ifade eder.
İşte konu estetik ve rafine zevkler olunca, o harika köpekten, yani Gordon olarak da bilinen İskoç seterinden, onun kızıl renkli harika bir kürke sahip olan kuzeni İrlanda seterinden ve (bir tanesi istisna) hepsi çife kırma olan ince ve narin yapılı tüfeklerden bahsetmemek olmaz. İrlanda seteri belki de en zarif köpeklerden biri, İngiliz seteri çok çekici ve hoş bir köpek, İskoç seteri ise çok güçlü bir köpek. Bu değerlendirme hayatını bu üç seter ırkına adamış olan yetiştiricilerden Giulio Colombo’ya ait. Peki gerçekten öyle mi, yani güzellik, zarafet ve güç bir köpekte bir araya gelebilecek vasıflar mı?
GORDON
Geçtiğimiz yüzyılın ortalarına doğru, İskoçya yaylalarında, ya da Highlands olarak tanımlanan ülkede, Dük Gordon, siyah parlak tüyleri fazla olan seter köpekleri arasında bir seleksiyon (ayıklama) işlemi başlatıyor. Bu köpekleri diğerlerinden ayırt eden en önemli özelliklerinin, güçlü olmaları yanında aynı zamanda çok zarif-gösterişli köpekler olmaları ve bu nedenle onları mükemmel bir ferma köpeği olarak yetiştirmek isteyenlerin sayısı hiç de az olmuyor.
Şimdi bu köpeği tanımak için onun geçmişine kısaca bir göz atalım. Onun geçmişinde biraz da efsanelerin payı var ve bunları yaşamak için gerçekten 360 derece köpek-sever olmak gerekiyor! Border Collie ırkını bilirsiniz. Bu İngiliz-İskoç karışımı ünlü koyun çoban köpeği son derece çalışkandır, çayırlarda hiç yorulmak bilmeksizin koşar, durur, karnını yere sürterek frenler yapar ve sürüden ayrılan bir koyunun önüne dikilerek ne yapar eder onu kendi istediği yöne çevirerek sürüsüne sokar. Bu köpek ne hava şartlarından yılar, ne yorgunluk belirtisi gösterir. Güçlü oluşunun yanı sıra zekâsıyla da insanları kendisine hayran bırakır. Kısaca, bu köpek insanla işbirliği yapmak için yaratılmıştır diyebiliriz.
Bazı kayıtlar Gordon Castel dükü Alexander IV zamanında, dükün sahibi olduğu topraklarda bu ırktan olan ve adı Molly olarak bilinen bir köpeğin yaşadığını gösteriyor. Molly sahip olduğu yetenekleri sadece koyunlara karşı çoban köpeği olarak değil, av köpeği olarak da gösterdiğinden, Dük bu köpeğin avcılık yeteneklerine o denli hayran kalıyor ki, “kanı” kaybetmemek adına bunu en iyi seterlerinden biri ile çiftleştiriyor. Anlatılanlara göre bu çiftleşmeden altı tane yavru dünyaya geliyor ve bunlardan üç tanesi, seter morfolojisine uygun kızıl maun rengi tüylerinin üstte kalan büyük bölümü anneleri Molly’den aldıkları parlak siyah tüylerle kaplı olarak doğuyor. Gerisini o devrin yazılı tarihinden takip ediyoruz: Modern seterlerin babası olarak bilinen Sir Edward Laverack, dük öldüğü zaman onun topraklarında yaşayan değerli bir çok seterden haberdar olduğu için şatosuna bir ziyarette bulunuyor ve dükün bütün seterlerini toplayıp götürüyor. Sadece üç tanesini fazla iri ve beyaz lekeleri olmayan siyah tüylerle kaplı bulduğu için beğenmiyor ve yanına almıyor. İşte orada kalan bu köpekler daha sonra çoğaltılıyor ve bunların bir kısmı da İngiltere’de Field Trials adı verilen ve av köpeklerinin yarıştırıldığı müsabakalar doğduğunda, daha hızlı köpekler elde etmek adına başka ırklarla çiftleştirilerek kırma cinsler yaratılıyor.
Bu köpek Fransa’da ve özellikle de çulluk avında çok kullanılıyor. Kendi vatanlarında ve dünyanın diğer yerlerinde sayıca fazla değiller ve hepsi de avcılıkta kullanılıyor. Peki İtalya’da durum nasıl? Yılda yaklaşık 500-600 kadar yavru kayıt altına alınıyor, bu cins hakkında uzmanlaşmış iki dernek var ve eğer köpek safkan ise, yan, hem tipi hem yetenekleri av için uygunsa, üzerinde çalışıp mükemmel bir av seterine dönüştürecek şekilde yetiştirme hizmeti veriyorlar.
Uzmanın görüşü
Ünlü Gordon Seter yetiştirme çiftliği “Dell’Aristea”nın sahibi Luciano Fabrizi, “karımın çok haklı bir tespiti var: ‘Gordon herkese göre bir köpek değildir’ der ve çok da haklıdır” diyor ve devam ediyor: “Gordon herkese göre değildir, çünkü örneğin öyle bir köpektir ki, sahibinden başkasıyla ava çıkmaz, başkasına itaat etmez, sadece sahibine bağlıdır ve onu bir arkadaşı gibi görür ve hep korumak ister. Ayrıca o diğer kişilerden biraz daha duyarlı ve duygusal bir sahibi olsun ister. Onun sahibi köpeklere diğerlerinden daha düşkün biri olmalıdır, çünkü Gordon sevilmek, takdir edilmek, anlaşılmak isteyen bir köpektir ve sahibinin sadece avda değil, günlük hayatta da kendisine yakın olmasını arzu eder”.
Peki Gordon’un avcılığını nasıl tarif edersiniz? “O çok zeki bir köpektir ve senine beraber senin için avlanmayı öğrenir, avda sahibiyle hep bağlantı içindedir ve ferması pek nadiren boşa çıkar”. Gordon kahvelerde, avcı derneklerinde, silah mağazalarında, avcı sohbetlerinde hakkında methiyeler düzülen, meziyetleri ballandırılarak anlatılan köpeklerden değildir. Nitekim Gordon sahipleri başkaları köpeklerini anlata anlata bitiremezken hep susup dinler, bıyık altından gülerler
Peki ya müsabakalarda? “Gordona pek rastlamazsınız, ama nadiren de olsa, yarışmalarda Gordon gördüğünüzde hiçbir zaman İngiliz seterlerden veya pointerlerden aşağı kalmadıklarını görürsünüz. Benim şahsi kanaatimi sorarsanız, Gordon diğer İngiliz cinslerinden farklı olan morfolojisi itibarıyla onlarla birlikte koşturulmamalıdır, ama koşması gerektiğinde bunu bazen başarıyla yapanlarını görüyoruz, ama çoğu kez onlar standart Gordonları yansıtmıyorlar. O yüzden çalışma sırasında CAC elde etmek bu köpekler için biraz zor. Ben kendi Gordonlarımı seçerken bu ırkın standartlarını dikkate alıyorum ve asla bu standartların dışına çıkmıyorum. Onları CAC ve CACIB gibi uluslar arası ırk standartları yarışmalarından (sergilerinden) seçiyorum, sonra beraberimde ava götürerek yetiştiriyorum ve harika sonuçlar alıyorum. Unutulmamalı ki Gordon sadece ve sadece bir av köpeğidir ve üretilmesi için standart ırk özelliklerine sahip olan ve ava gidenlerle çiftleştirilmesi gerekir. Gerisi hikayedir ve avcı sohbetlerinde anlatılanlardan ibarettir!”.
Evet, aynen ince-narin tüfeklerden hoşlananlar gibi, bu da rafine zevklerin bir ürünü herhalde…
Zarif tüfekler
Narin ve zarif bir tüfek; asla endüstriyel proseslerle değil, kalbini oluşturan mekanizmaları ve sair aksamı sanatkârlık ruhu içinde üst düzey işçiliklerle elde üretilmiş, mikron düzeyinde toleranslara ve ahşabından namlusunun çeliğine varıncaya kadar en iyi malzemelere sahip olan, dolayısıyla balistik-mekanik ve işlevsel özellikleri açısından en yüksek kaliteyi yansıtan bir tüfektir. Sadece estetik açıdan olmakla birlikte bazen bir takım uygulamalarla, örneğin kakma işçilikleri ve benzeri süslemelerle kişiye özel hale getirilmiş olmaları da, bu tüfekleri karakterize eden diğer noktalardır. Ama bir tüfekte kakmalar ya da başka tipte süslemeler olmasa bile, örneğin Holland tipi tetik mekanizmaları, Purdey ya da Greener kilit mekanizmaları, özel yapım parçalar, çok özel seçim çeliklerden el işçiliğiyle delme sistemi uygulanarak elde edilmiş (uzun geçiş konili-şoklu) namlular, yağla yüzey işçiliği görmüş, özel ahşap ve kök cevizlerden yapılmış dipçik-kundak grupları ve benzeri türden donanımlar mevcutsa, o tüfek yine zarif ve klas tüfekler kategorisine girer.
Bu tip tüfekler, ikinci el satın alınanlar hariç, genelde hep kişiye özel tipte üretilmek üzere sipariş edildiklerinden, ilk sahiplerinin elinde aynı zamanda custom yani ısmarlama bir tüfek sayılırlar, çünkü sahiplerinin atış ve fiziksel özelliklerine uygun olarak dizayn edilmişlerdir.
Dolayısıyla bunlar sahip oldukları üstün niteliksel özellikleri yanı sıra, bir avcının atış performansı ve verimliliğini arttırmak gibi avantajları da beraberinde getirirler. Bu da, “lüks” bir seçenek olmakla birlikte av sporunda son derece önemli bir noktadır (ben maalesef bu lükse sahip olanlardan değilim!).
Burada konu elbette önemli ölçüde ekonomiye dayanıyor, ama iş sadece paraya bağlı değil, biraz da kültürel. Zira tanıdığım bir çok insan, bunun tutkunu olduklarından, maddi durumları elverişli olmasa bile bir şekilde tasarruf yaparak, veya ikinci elini düşürerek böyle bir tüfeğe sahip oldular. Şimdi bütün avlara bu özel tüfekleri (ve özel köpekleri) ile katılıyorlar. Bu tam tersine, yine tanıdığım bir çok insan, en klas tüfeklere sahip olacak kapasitede olsalar bile, ava ellerinde birer demir parçasıyla ve gerçek yeri evdeki kapı eşiği veya divanın üzeri olan köpeklerle gidiyorlar. Kısaca, Gordon için söylediklerimizi burada bir kez daha tekrar edelim: Zarif ve klas bir tüfek herkese göre değildir.
İrlanda Seteri
Dünya köpek yetiştiriciliği tarihinde üzerinde bu kadar çok tartışılan ve bazen de ağır ithamlar ve eleştirilere maruz kalan başka bir cins herhalde yoktur. Acaba bu saf bir ırk mıdır, yoksa başka şekilde seleksiyonlardan geçirilerek elde edilmiş bir cins midir? Av köpeği midir, ev köpeği midir, yoksa sonradan mı öyle olmuştur? Bu tip tartışmalar gerek gerçek yetiştiriciler, gerek amatörler arasında çok sık yapılmış ve halen yapıla gelmektedir. Avcı derneklerinde veya avcılar arasındaki sohbetlerde kimileri onu güzelliğinden dolayı av tanrıçasının köpeği olarak tanımlar ve bu güzelliği nedeniyle av köpeğinden ev köpeğine dönüştürüldüğünü söyler, kimileri aksini iddia eder. Telaffuz edilen klasik bir cümle de şudur: İrlanda seterleri artık av köpeği olarak hiçbir işe yaramazlar, ama şansına süper bir tanesi isabet ederse, dünyanın en iyi köpeğine sahip olmuş olursun. Bizce bunların hepsi birer söylentiden ibaret. Daha doğrusu kısmen doğru, kısmen yanlış olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü sadece belli soylara ve belli yetiştiricilere atıfta bulunuyor, diğerlerini görmezden geliyorlar. Halbuki günümüzde İrlanda seterleri içinden her avcının özel gereksinimlerini karşılayabilecek nitelikte mükemmel tazılar yetiştirdiklerini biliyoruz.
Tarihi açıdan baktığımızda, İngiliz seteri için söylemiş olduklarımızı bu köpek için de tekrar edebiliriz. Bu köpeğin de gerçek kökenleri tam bilinmiyor. Sadece Spaniel ırkından ve İspanya-Portekiz kökenli ferma köpeklerinden türetilen bir cins olduğu biliniyor. 1875 yılından beri ağırlıklı olarak “all-red” denilen kızıl kürklü olanları yetiştirilse de, bugün hale beyaz/kırmızı olan safkan cinsleri de mevcut ve bunların kökenleri kesinlikle daha da eskiye dayanıyor. Ünlü yetiştiricilerden Rahip Monroe bu çift renklileri avcı olarak daha yetenekli bulurken, Laverak ise tek renk kızıl olanlara göre kırmızı-beyaz olanların çok daha iyi av köpekleri olduklarını söylüyordu. Bin sekiz yüzlü yılların ilk başlarında bu köpeklerin seleksiyonu ve yetiştiriciliği ile uğraşan Miss Ledwige ise, sadece kızıl renkli olanları tercih ediyor ve özellikle müsabakalarda kızılları sergiliyordu.
İtalya’da ise günümüzde gerek av amaçlı gerek ev arkadaşı amaçlı köpek yetiştiriciliğinde İrlanda seterinin sadece kızıl renkli olanı mevcut.
Bu köpeklerden avda kullanılan bir çoğu sadece güzelliklerinden dolayı alınıp yetiştirilmiş olduklarından, av sırasında bazı kusurları ortaya çıkıyordu. Ama İrlanda Seterleri Kulübü gerçekten çok sıkı bir çalışma ve emek neticesinde (halen yapılacak bazı işler varsa da) bu kusurların birçoğunu elimine etti.
Bir dönem bu köpeklerin bazıları, özellikle Rahip Monroe değil de Miss Ledwige tarafından yönetilen yetiştirme çiftliklerinden çıkmış olanlar, asla ferma yapamıyor, çok tutuk ve çekingen davranıyor, yani avda çok verimsiz oluyor veya hiçbir işe yaramıyorlardı. Şimdi o devirler geçti ve bugün hiç tereddüt etmeden rahatlıkla söyleyebiliyorum ki, günümüzde yetiştirme çiftliklerini gezip dolaşarak avda kullanmak üzere çok iyi bir İrlanda seteri arayanlar, ciddi yetiştiricilerin elinde ünlü Ciro Matteucci tarafından yetiştirilen efsanevi Kirkland türünde ve onun yeteneklerine sahip köpekler bulabilirler.
Kirkland neredeyse İrlanda seterleri için prototip bir köpekti ve çulluk, keklik, bıldırcın ve sülün avı için adeta kusursuz çalışan bir av makinesiydi. Field tipi av türünden bir diğerine geçer, en küçük tereddüt ve yabancılık yaşamadan her tip ava adapte olurdu. Aynen usta sanatkârlar elinden çıkma klas ve zarif bir av tüfeği gibi…
Büyüklük onun şanından
Zarif ve klas bir tüfek denildiği zaman aklına sadece klasik çifteleri getirenler yanılıyor diyebiliriz. Kuşkusuz bir klasik olması ve saf çizgileriyle bu tip tüfekleri sembolize edenlerin başında geliyor. Ayrıca bu türden tüfeklerin büyük kısmının klasik çifte olarak imal edilmiş olduğu da tartışmasız bir gerçek. Ama bir çok süperpozenin de bu felsefeyle üretilmiş olduğunu unutmayalım. Yine bizim bildiğimiz kadarıyla bu sınıfa girecek şekilde üretilen en az bir ya da iki adet yarı otomatik tüfek bulunuyor.
Çifteler: Bu tip tüfeklerde klasmanın en üst basamaklarında yer alanların üretimi başlıca üç ülkede yoğunlaşıyor (aynen iki cins köpekte olduğu gibi!): İtalya, Fransa/Belçika ve başlangıç noktası olan İngiltere. Imperiale Montecarlo (önce Franchi tarafından üretiliyordu, şimdi bu firma da Beretta bünyesine girdiğinden artık o bir Beretta); Breda Gemini, Vulcano Zoli; Famars di Abbiatico ve Savinelli tarafından imal edilen bazı tüfekler; Bernardelli; Fratelli Poli (Poli Kardeşler) ve Sorelle Fausti (Fausti kız kardeşler) tarafından üretilenler. Bunlar, lüks av tüfekleri sektörünün başlıca oyuncularının adları. Bugün halâ birçoğu bu geleneği sürdürmeye devam ediyor ve sadece Beretta’nın başını çektiği Gardone Val Trompia Bölgesinden değil, örneğin Toschi ve Zanotti gibi Emilia-Romagna Bölgesinden çıkan üreticiler de var. İtalyanların bu silahlarıyla boy ölçüşebilen diğerleri Fransız Darne ile Belçikalı Lebeau Courally ve Browning. Tabii bu arada en lüks av ve atıcılık çiftelerinden bazılarını imal ederek bu silahların tarihçesinde yerlerini alan irili ufaklı efsanevi bazı üreticileri, örneğin Greener, Purdey, Hollandamp;Holland, Westley Richards gibileri unutmayalım.
Peki bu tüfekleri sıradan tüfeklerden, daha doğrusu seri üretim ürünleri olanlardan ayırt eden başlıca özellikler neler? Aslında bunlar da diğerleriyle aynı işleve sahipler. Yani saatleri örnek göstererek bir kıyaslama yapacak olursak, bütün saatler aslında zamanı gösteriyor, ama kimimiz bir Swatch alıyor, kimimiz bir Rolex. Kendisine bir Swatch satın alan bunu hayatı boyunca bir çok kereler değiştiriyor, ama Rolex alan çoğu kez yıllar yılı kullanıyor. Tabii durumu müsait olan bu tip pahalı saatleri de sıkça değiştirebiliyor, ama asla atmıyor, koleksiyon yapıyor veya saklıyor.
Süperpozeler: Bu türün lüks örneklerini İngilizler, Belçikalılar ve Fransızlar da yapıyor. Ama bence İtalyan malı olanlar bu sınıfın en üstünleri ve Hornady dahil hepsinden daha mükemmel tüfekler. Örneğin Beretta SO2, 3, 4 vesaire…Bunlar tüfek yapma sanatının en üst noktalarını temsil ediyor ve bu süperpozelerin yanına ancak Fabbri, Abbiatico ve Salvinelli tarafından üretilmiş silahlar ile, Perazzi’nin bazı modelleri ve bir de Breda’nın eski tarz bir-iki modeli yaklaşabilir.
Browning on-line kataloglarında da mükemmel ürünlere rastlayabilirsiniz (ama onları satın almak için Herstal’a gidip firmanın Custom departmanına başvurmanız lazım. Bunların dışında kanaatimce piyasada gerçek anlamda “fine arm” sınıfına giren süper klas süperpoze tüfek yok (Avusturya-Alman malı süperpozeleri bu sınıfta değerlendirmeyi kategorik olarak reddediyorum!).
Yarı otomatikler: Doğal olarak en başta Cosmi. Cosmi’nin dışında bu sınıfa belki Breda’nın Super Apollo serisindeki ultra lüks modelleri dahil edebiliriz. Breda tüfeklerin imal edildiği temel malzemelerin aynılarıyla üretilen ve mini birer namlu gibi tek tek elde işlenerek yapılan harici şok tüpleri, firmanın Torrette d’Ancona’daki tesisinde üretilen eşsiz kasalı yarı otomatik tüfeği daha da mükemmel hale getiriyor. Neye benziyorlar? Safkan av tazılarından türetilmiş av köpeklerinden bahsettiğimize göre, bunlarla klas av tüfekleri arasında bir ilişki kurabiliriz. Örneğin kızıl İrlanda seteri için üstte anlattıklarımız tarzında lüks bir çifte benzetmesi yapabiliriz: Klasik, isabetli, dakik, çevik, hızlı ve iyi anlaşılabildiği zaman avın her türünde verimli. İyi bir genetik/davranışsal malzemeden yola çıktığınızda, onu ister belli avlarda uzman, ister genel tipte bir av köpeğine dönüştürebilirsiniz. Yani kuzenleri olan İngiliz seterleri gibi her türden ava uyum sağlayabilirler. Aynen 70 mm yataklı ***/* şok tüplü çifteler gibi.
Gordon’u ise daha çok bir süperpozeye benzetirim. Yapısal ve mekanik olarak daha sağlam, klasik çifteye göre daha “kaslı” bir tüfek. Adapte edilebilirliği ve esnek kullanımlı oluşuna ilaveten, bir de isabet hassasiyetine yatkınlığı, süperpozenin Gordon cinsinde bulunan bazı özelliklerle benzerliğini aklıma getirir. Bu tip bir tüfeğin av sahası daha ziyade ormanlık ve bataklık alanlardır, çulluk avına çok uygundur ama nemli ve soğuk iklimin hüküm sürdüğü sert ortamlarda kendini daha iyi bulur…Aynen bir İskoç seteri gibi!