Çift hareketli tetik sistemi, kapalı sürgü, Gardone yerine Roma’da yapılan üretim: Kısaca 90 modeli diğer bütün Beretta tabancalardan farklı doğdu ve bir istisna olarak kaldı. Walter PP referans alınarak tasarlanan bu silah 9 milimetre kısa çaplı versiyonu üretilmek istenmediğinden ABD’de pek fazla ilgi görmedi.
Beretta 70 modeli 1915-1919 patentiyle başlayan gelişim sürecini sona erdirmişti. 1958 yılında üretime giren bu silah kırk yılı aşkın bir süre boyunca elde edilen deneyimlerin ve birikimlerin bir sentezi anlamına geliyordu. Daha önceki 34 modelinin bazı ufak tefek kusurları da bu modelle birlikte elimine edilmişler ve silah zamana uygun hale getirilmişti. Namlu tırnağı uzatılmış, namlu sökme manivelası gövdeye sabit şekilde bırakılmış, kaybedilmesi riski ortadan kaldırılmıştı. MAB ve 951 modellerindekine benzeyen iki taraflı bir emniyet düğmesi horozu kilitliyordu. Şarjörü değiştirmek için de bir düğme kullanılıyordu. Boş silah uyarı sistemi artık şarjörün gerdelinden oluşmuyordu ve bunun yerini gövdenin sol tarafına yerleştirilen bir mandal almıştı. Gövde de hem çelikten hem de hafif alaşımlı metalden imal edilmişti ve dizaynı genel olarak daha modern hale getirilmişti. Son olarak, 70 modeli bir de ta en başından beri 7.65mm ve .22lr kalibrelerde üretilmiş bir seriden oluşuyordu ve bunlara daha sonra 9×17 milimetre de eklenmişti. Bu şekilde kullanım amacı kişisel savunmadan akademik atıcılığa kadar uzanan geniş bir yelpazeye yayılıyordu. Beretta gelenekselliği içinde 70 serisinin kendisine has özelliği mekanizmasının basitliğinde ve buna bağlı olarak mutlak güvenilirliğinde yatıyordu.
Sağda tetiği düşey yönde çizgilerle kaplı ilk versiyon, solda ise düz yüzeyli tetiğe sahip sonraki versiyonlar görülüyor.
Bununla birlikte, modelde mükemmelliğe erişilmiş olmasına rağmen, artık yaşının ne yapılırsa yapılsın yok edilemeyen ağırlığı kendini hissettiriyordu. Altmışlı yıllarda pupa yelken giden ekonomiler ve satın alma gücünün artması tüketimi de patlatmıştı. Tabii müşteriler de giderek daha müşkülpesent oluyor, ikinci dünya savaşında ortaya çıkan silahların da etkisiyle beklentileri artıyordu. Artık bir silahın iyi ve sürekli ateş etmesi yeterli değildi; hem her an kullanıma hazır durumda olmasını sağlayacak özelliklere sahip olmalıydı, hem de daha güvenli. Beretta firmasının en önemli özelliklerinden biri hep zamanı iyi takip etmesi, doğru tercihlerde bulunması ve bazen tıkırında giden bir şeyi bile değiştirme vaktinin gelmiş olduğunu sezmesiydi. Bu yetenek ve kapasitelerini Pietro Beretta öldükten sonra da muhafaza etmeyi bildiler ve bugünkü duruma gelmeyi başardılar. Hele dünyadaki en büyük silah fabrikalarının yıllar boyunca yaşadıkları inişler ve çıkışlar ile el değiştirmeler akla getirilecek olursa, Beretta’nın elde ettiği başarı daha belirgin şekilde ortaya çıkar.
Üretim süresi boyunca 90 modelinin kutusu ve kullanım kılavuzu değiştirilmeden aynen korundu ve üzerlerinde ilk versiyonun resmi kaldı. Aynı durum yaklaşık 40 sene önce 1923 ve 1931 modelleriyle de yaşanmıştı.
Beretta fabrikasındaki değişim süreci model adlandırma sisteminden başlayarak sürmekteydi ve aynen 70 modelinde olduğu gibi, model ismi olarak artık patent yılı veya üretimin başladığı yıl kullanılmıyordu. Eski alışkanlığa göre 70 modelinin 60 olarak adlandırılması gerekiyordu, ama o isim yarı otomatik bir tüfeğe verilmişti bile. Böylelikle, yeni kriter takip edilerek bir sonraki tabanca 80 modeli olarak adlandırıldı, bu yazımızın konusu olan bir sonraki tabanca ise 90 modeli adını aldı. 91 model ise hiçbir zaman üretilmedi ve bunun nedeni belki de Beretta’nın zamanında bu kodla bir askeri tüfek üretmiş olmasıydı. Bundan ötürü izleyen tasarıma 92 modeli denildi ve bu şekilde devam edildi.
YENİ BİR DENEYİM
Adı bir yana, 90 modeli yepyeni bir deneyimin ürünüydü, zira geçmişle bütün köprüleri atan bir tasarım söz konusuydu. Bu modelin tasarımı Beretta fabrikasının bulunduğu Gardone kentinden olan Dino Baglione’ye emanet edildi, denetimi görevini ise ana şirketin tasarım bürosundan Vittorio Valle üstlendi. Üretim işini üstlenen ise şirketin Roma kentinde bulunan şubesi oldu (bilindiği gibi ellili yılların başında Beretta öncelikli olarak av tüfekleri ve Garand modelini üretmek için Roma’da bir şube açmıştı).
Belirttiğimiz gibi 90 modeli geçmişle olan bütün bağları koparmış ve kendisine örnek olarak o zamanlar gerek askeri gerek sivil ortamlarda referans tabanca olarak kabul edilen Walther’i almıştı. Almanya/ Thüringhen’de tasarlanan silahlar mekanik açıdan mutlak anlamda yenilikçi olmasalar bile, doğru fikirleri doğru zamanda ve uyumlu şekilde bir araya getirmek gibi çok önemli bir özellikleri vardı ve yarı otomatik tabancaların güvenilirliklerini hız ve atım kapasitesi gibi özellikleri kaybettirmeden revolverlerin seviyesine yükseltmişlerdi.
1 ve 2. 90 modelinin ilk değişkeninde (solda), sürgünün arka kısmı horozun ve iğnenin uçlarını görünürde bırakacak şekilde tasarlanmıştı. İkinci versiyonda ise sürgünün arkası biraz daha kesik ve sol yanda Berben yazısı var.
3 ve 4. Sürgünün iki değişkende farklı olan arka kısımlarının detayı görülüyor. Sağda ise ikinci değişken (versiyon).
5. Silahın profili değiştirilince nişan hattını da birkaç milimetre uzatmak mümkün olmuş.
6 ve 7. Sürgü profilinin değiştirilmesindeki ana neden horoz ile iğne arasına yabancı cisimlerin girmesini engellemek olmuş (fotoğraf 6). Nitekim bu tip kalkan horozlarda iki eleman arasında her zaman bir boşluk bulunuyor.
Proje bazı teknik ve ticari konseptlere dayalı olarak başlatıldı. Bu tabanca mevcut standartları mümkün mertebe yukarı çekmek ve Walther örneğindeki gibi en iyi tasarımsal formülleri bir araya getirmek zorundaydı. Ama bu yeni tabanca sivil pazara hitap ediyordu ve askeri kullanıma yönelik 1951 modeliyle rekabete girmemesi gerekiyordu. 9×17 milimetre askeri bir çap olarak kabul edildiğinden, biraz da bakanlığın etkisiyle bu model için sadece 7,65 mm Browning çaplı bir fişek yatağı tasarlandı ve böylece başarısızlığının ilk temellerinden biri atılmış oldu. Ama belki de pazarda silaha gösterilen zayıf ilgi Beretta için bir ders çıkarma fırsatı oldu. Nitekim 1971 yılının aralık ayında, 70 modelin ilk örneğinin üretilmesi üzerinde on yıldan fazla bir süre geçtikten sonra, 9 milimetre kısa çaplı versiyon piyasaya sürüldü. Hayata geçirilmesi şart olan ilk uygulama çift hareketli tetik sistemiydi. Bu gereklilik tetik grubunun tamamıyla yeni baştan projelendirilmesini gerekli kıldı ve bu kez tetik grubu gövdenin sağ tarafına yerleştirildi. Bağlantı kesici olarak da kullanılan tetik manivelasının, kendisini yerinde tutan yay nedeniyle bazı çalışma sorunları yarattığı şeklinde söylentiler de duyulmuştu.
Mekanik aksamı fazla karmaşık hale getirmemek (ve maliyetleri şişirmemek) için sürgünün sol tarafındaki horoz emniyetinden vazgeçildi ve bunun yerine sadece tetiğe sonuna kadar basıldığında iğneyle temas haline geçen yükselmeli tipte horoz tercih edildi. Bu o zamanlar bir devrim niteliğindeydi ve Pietro Beretta’yı zamanında bir hayli endişelendirip 1934 yılında bu silahlardan bugün koleksiyoncuların elinde bulunan küçük bir parti üretmeye sevk eden iğne emniyetini kullanma fikri sanki tasarımcıya otuz yıl kadar sonra yeniden gelmişti. Bu kararda belki de o zamanlar Walther adına çalışan Brescia’lı rakip bir firmanın payı da vardı.
Yeni modeli geleneksellikten uzaklaştıran diğer bir bileşen namluydu ve 1915-1919 patentine konu olanlardan farklı olarak gövdeye sabitlenmiş durumdaydı. Tabii bu da beraberinde bir dizi değişikliği getiriyordu: Üstü açık geleneksel sürgü terk edilmişti ve kovan sağ taraftaki bir pencereden dışarı atılıyordu. Bu şekilde icra yayını namluya koaksiyel şekilde (aynı eksen üzerinde) konumlandırmak mümkün oluyordu. Ancak Beretta fabrikasında daha sonra tasarlanan silahlarda bu konfigürasyon terk edildi ve gelenekselliğe dönüldü. Bu kararın alınmasındaki sorumlu merci de Roma fabrikası olarak ilan edildi. Bu değişiklik silahı sökme sistemini de değiştirmeyi gerekli kılıyordu ve buna göre gövdenin ön tarafına konulan bir blok parça sürgüyü durdurma görevini yapacaktı. Kullanım kılavuzunu dikkatli okumak şartıyla sistemi kullanmak da pek o kadar zor değildi. Kullanım kolaylığından bahsetmişken, kimileri de şarjör düşürme düğmesinin 70 serisine göre daha kolay erişilebilir olması gerektiğini fark etmişti ve nitekim günümüzde ifade edilen şekliyle bu düğme daha ergonomik bir konuma getirildi. Yine bu kapsamda silaha bir de şarjör boş uyarısı eklendi ve gövdeye iç kısımdan raptedilmiş bir maniveladan oluşan bu uyarı sistemi Walther’in PP ve PPK modellerinde kullanılana çok benziyordu. Silah dolu uyarısı ise kovan çıkartıcıya (tırnağa) havale edilmişti. Fişek yatağında fişek bulunduğunda üst kısmı kırmızıya boyanmış olan tırnak sürgüden gözle ve temasla hissedilecek kadar dışarı taşıyordu. Dişli altıgen bir manşonla sağlam şekilde gövdeye sabitlenmiş paslanmaz çelikten namlu silahın rafine parçalarından birini oluşturuyordu ve bu şekliyle sökülüp takılması son derece kolaydı. Gövde ise sadece hafif alaşımlı metalden yapılmıştı. Silah, geleneksel İtalyan stilini yansıtır şekilde güzel bir dizayna sahipti ve bilindiği gibi Beretta günümüzde bu rafine stil geleneğini halen sürdürmektedir.
1. Üçüncü versiyonda ise sürgü tutma mandalı (hold open) dışta bulunuyor. Bu versiyonun üzerinde Garcia yazısı var.
2. Tetik grubu manivelalarının ayrıntılı fotoğrafı görülüyor. Sağ tarafa yerleştirilmiş olan tetik manivelası ayırıcı (diskonnektör) görevi de yapıyor. Bu modelde Walther PP modelinden esinlenildiği açık şekilde görülüyor.
3, 4 ve 5. İçten ve dıştan tipte sürgü tutma mandalları. Bunlardan birincisi kovan atıcı fonksiyonuna da sahipti. Dıştan kumandalı modelde bu fonksiyon ayrı tutulmuş.
7. Beretta müzesinde ikinci versiyonun bu altın kaplama ve kakma işçilikli örneği muhafaza ediliyor.
MODELİN DEĞİŞKENLERİ
90 modelinin üç ana değişkeni olduğu biliniyor: Bunlardan ilkinde şarjörün gerdeli tarafından hareket ettirilen iç bir maniveladan oluşan boş silah uyarı sistemi mevcut. Sürgünün arka ucunun kavisli şekli hoş olmakla birlikte, iğnenin kuyruk kısmı ile horozun kafasını açıkta bırakacak şekilde dizayn edilmiş olduğundan, silahın çalışması açısından kritik öneme sahip böyle bir noktaya kir-toz birikmesi muhtemel. Bu modelde sicil numarası gövdenin sağ tarafında yer alıyor. Test onay damgasından(XXV) bu silahın 1968 sonunda başlayan üretimden kısa süre sonra 1969 yılında piyasaya sürülmüş olduğunu anlıyoruz. Hemen bir yıl sonra modelin ikinci değişkeninin ilk örnekleri piyasaya çıkıyor. Nitekim 2500 sayılı sicil numarası basıldıktan sonra silahta bazı değişiklikler yapma kararı alınıyor ve sürgünün arka tarafının dizaynı değiştirilerek horozun kafasıyla iğnenin kuyruk bölümünü komple kapatacak hale getiriliyor. Silahın bu şekli üretime son verilen güne kadar aynen muhafaza ediliyor. Bu modelde tetik artık düz değil ve üzerinde kayma önleyici ince tırtıklar mevcut. Hold open (sürgü tutma mandalı) silahın iç kısmında kalıyor ve sicil numarası da gövdenin sol tarafına geçiyor. Tahminen 1972 yılında sicil numarası 4500’lere geldiğinde, modelin üçüncü değişkeni de ortaya çıkıyor ve bu versiyonda sürgü tutma mandalına getirilen değişiklikler göze çarpıyor. Hold open mandalı aynen 70 modelinde olduğu gibi dışa alınıyor. Daha önce içten olan sürgü tutma mandalı aynı zamanda kovan atıcı görevi de yaparken, şimdi artık sadece ana görevini yerine getiren bir bileşen. Bu değişiklik şarjörün ve gerdelin de değiştirilmesini gerekli kılıyor ve değişim sonrası şarjör daha önceki iki modele uyumsuz hale geliyor. Her şey bir yana bu değişikliklerin silahın güvenliği ve sökme kolaylığı açısından olumlu yansımaları da oluyor.
1 ve 2. Üçüncü versiyonda manuel emniyet mandalı daha iyi tutuş sağlaması ve daha sağlam olması için az da olsa değiştirilmiş (fotoğraf 2).
3. Üçüncü versiyondan itibaren, şarjörün “baykuş gagası” tabir edilen şekli de basitleştirilmiş.
4. Gövdenin ön kısmına yerleştirilmiş olan sökme manivelası oldukça kolay kullanılabiliyor, ama bunun için manuel emniyet mandalı veya sürgü tutma mandalı vasıtasıyla sürgünün açık durumda bloke edilmesi gerekli.
Nitekim modelin ilk iki değişkeninde sökme işlemi sürgüyü emniyet mandalıyla açık durumda bloke ederek ve en temel tedbirlere uygun şekilde şarjörü çıkardıktan sonra mümkün oluyordu. Kullanım kılavuzunda da yazdığı gibi, “sürgü durdurucu önce öne doğru birkaç milimetre çekerek, sonra da namluya doğru kaldırılarak yuvasından çıkartılır ve…” sonra da sürgü geriye çekilip yukarı kaldırılarak gövde üzerindeki kızaklarından kurtarılır. Bütün bu işlemler sürgüyü açık durumda sadece hold open ile tutarak da yapılabilirdi ama, boş şarjörün yuvasında bırakılması şartıyla.
Kolayca tek bir parmakla müdahale edilebilen dıştan sürgü tutma mandalı uygulaması, emniyetin sürgüyü açık durumda tutma fonksiyonunu devre dışı bırakmıştı. Modelin son versiyonunda ayrıca manuel emniyet mandalı da sağlamlaştırılmış, tutuşu daha güçlü hale getirebilmek için yüzeyi büyütülmüştü. Bu son versiyonda sicil numarası tekrar gövdenin sağ tarafına alınmış ve üretim terk edilene kadar da orada bırakılmıştı.
1, 2, 3 ve 4. Fotoğraflarda 90 modeli üzerinde yer alan farklı yazılar görülüyor. Bunlar vasıtasıyla modelin alt değişkenlerini tanımlamak mümkün.
Bu son değişkenin 4 adet alt değişkeni mevcut ve her birinde gövde ile sürgü üzerindeki yazılar birbirinden farklı. Bu yazıların farklılığı o yıllarda ABD’de gerçekleşen şirket değişikliklerinin yanı sıra, silahın okyanus ötesinde izlediği gidişattaki farklılıklardan da kaynaklanıyor. Alt değişkenlerden ilkinde, gövdenin sol tarafında “BERBEN N.Y.N.Y.” yazısı var. İkincisinde, yine sol tarafta “GARCIA SPORTING ARMS. WASH. D.C.” yazısı yer alıyor; üçüncüsünde ABD’li distribütör firmanın adından başka, sürgünün sağında bir de patent numarası mevcut. Aşağı yukarı 1976 yılına ait olan dördüncü alt değişkende ise, İtalya ve Avrupa pazarına yönelik bir tabanca olan 90 serisi ABD’de tutulmadığı için muhtemelen Garcia yazısını artık damgalama gereği görmemişler. İtalya Devleti görevlileri belki de bu durumu telafi etmek için silaha bir katalog numarası verilmesini şart koşuyorlar ve bu silahlarda 10 sayısı katalog numarası olarak uygulanıyor. Artık katalog numarası uygulaması da kaldırıldığından, 90 serisi üretiminin son parçaları olan katalog numarası basılmış bu sınırlı sayıda silah, modelin başka bir alt değişkeni olarak tarihi açıdan ve koleksiyonculuk yönünden belli bir değere sahip.
1, 2 ve 3. Bu prototip 90 serisinde yapılan olası geliştirme deneyimlerine tanıklık ediyor. Prototipe Sauer tipi bir horoz düşürücü ilave edilmiş ve sökme sistemi değiştirilmiş.
İLK SİCİL NUMARASI HANGİSİYDİ?
Sicil numarasının hangi sayıdan başladığını kesin olarak tespit etmek olanaksız, zira hem Beretta Roma Şubesinin kayıtları 1994 mayıs ayında gerçekleşen kapanış sırasında emniyet müdürlüğüne teslim edilmiş, hem de daha önce belirttiğimiz gibi numaralandırmada belli bir sırayı takip etme mecburiyeti öngörülmemiş. Nitekim eldeki mevcut belgelere baktığımızda, en düşük sicil numarasına (00543) sahip örneğin 19 şubat 1975 tarihinde, halbuki 01013 sicil numaralı silahın ise 17 aralık 1973 tarihinde satıldığını görüyoruz. Beretta Müzesinde 00100 sicil numaralı bir tabanca var, ama deney amaçlı üretildiği belli, çünkü aynen Sauer 38H modelindeki gibi horozu kurup boşaltan bir manivela var ve sökme sistemi de farklı. Ayrıca bu silahın sürgüsü de değiştirilmiş ve bu da üretimin başlamış olduğunun bir kanıtı. Sıkça karşımıza çıktığı gibi, sicil numaraları aralığının 1 sayısından başlamış olması ve ilk 1.000 numaranın sadece test edilen silahlarda ya da sonraki zamanlarda kullanılmış olması muhtemel. Benim şahsi kanaatime göre ilk 90 örnek 4 sayıdan oluşan bir sicil numarasına sahipti.
ABD pazarında başarısız olması 90 modelinin ölüm fermanı olmuştu. Bu modelin son tabancası olan 26421 sicil numaralı tabanca 29 temmuz 1982 tarihinde üretim bandından çıktı ve 1987 şubatında satıldı.
1,2,3 ve 4. Bu fotoğraflardan da 90 modelinde muhtemelen 9×18 milimetre denemeleri sırasında değişiklikler yapılmak istendiği anlaşılıyor. Görüldüğü gibi hold open ve emniyet mandalları çift taraflı. Resimdeki örnek sicil numarasından anlaşılacağı üzere (20180) üretimin son günlerine ait.
90 modelinin beklenen başarıyı yakalayamamış olmasının anlaşılması muhtemelen Beretta firmasını silahı daha güçlü bir çapla üretme fikrine yöneltti. O devirde sektörün lider üreticilerinden bazıları pazara 9×18 ya da 9 Polis denilen fişek yataklı silahlar sürmüşlerdi ve bu mühimmat ikinci dünya savaşı öncesinde Almanların 9 Ultra modeli üzerinde edindikleri deneyimlerin bir sonucuydu. Ana fikir 9×17 çaptan daha güçlü bir fişeği hayata geçirmekti, ama blowback (basit geri tepmeli) kapanma sistemi olan, yani basit ve ekonomik bir silahta kullanılabilir olması isteniyordu. Ruslar, komşuları Almanlarla sıkça didişseler bile, neticede fikirlerini her zaman takdir ediyorlardı ve dolayısıyla kendi teknolojileri elverdiği ölçüde bu fikirleri kullanıp, bazen geliştirip iyileştirerek kendi silahlarına uygulamayı seviyorlardı (bakınız sayın Kalashnikov). Dikta rejiminin hemen karar alabilen yapısı da bunu kolaylaştırıyordu. Nikolay Makarov 9 Ultra modelinin kendi versiyonunu geliştirdi ve bu basit ve güvenilir mekanizmalı, üstelik yeterince güçlü ve kompakt silah baz alınarak bütün Sovyet bağımlı ülkelerde ve özellikle de bu ülkelerin güvenlik güçlerinde kullanılan silahlar imal edildi. Elde edilen bu başarı aralarında Walther ve Sig Sauer gibilerinin de bulunduğu Batılı birçok silah sanayicisini 9 Polis çaplı silahlar üretmeye sevk etti ve tabii Beretta’da bu yolu denemek isteyenlerden biri oldu.
Gardone kentindeki müzede B3S olarak adlandırılması planlanan 9×18 fişek yataklı silahtan 5 adet prototip bulunuyor ve sanırız bunlar üretilen yegane örnekler. Bunların hikayesinden de başka bir yazımızda bahsedeceğim.
Verdiği bilgiler olmasa bu makalemizi tamamlamamız mümkün olmayacak olan Dr. Franco Gussalli Beretta’ya yardımlarından ve nezaketinden dolayı teşekkürlerimi sunarım.