Site icon Tabanca ve Tüfek

Av Savaş Değildir!

Çoğu kez ateş ederken tedbiri elden bırakıyoruz, üstelik karşı karşıya olduğumuz canlıların hızlı ve kesin şekilde ölmesi gerektiğini unutuyoruz. Bu konularda durum değerlendirme yeteneğinin geliştirilmesi ve eğitim almak gerçek bir avcının elde edebileceği sonuçlara ulaşmayı sağlıyor.

Sıkça yeterli vakit bulamamak, av dönüşü “arkadaşlarımızın” ya da rekabet ettiğimiz diğer avcıların karşısına eli boş çıkmak, veya her pahasına “çok başarılı” olduğumuzu göstermek için bazen öyle atışlar yaparız ki, bunlar soğukkanlı düşündüğümüzde asla yapmayacağımız, veya ateş ettiğimiz hayvanın yaralı bir şekilde uzaklaştığını görünce büyük pişmanlık duyacağımız atışlar. Bazen avdayken benim de böyle “savaştaymış” gibi ateş etme reflekslerim ortaya çıkabiliyor, ama bu durumlarda yıllar süren avlar sırasında artık ruhuma işlemiş olan kişisel bir kuralı devreye sokuyorum. Hayvanı gördüğümde beynimde çakan düşünceyi mantığımla bastırma duygusunu geliştirdim. Eğer mesafe ile, görüş kapasitesi ile, pozisyonumla veya istenen atışı yapmam için gerekli faktörlerden diğer biriyle en ufak bir sorun varsa, her ne pahasına olursa olsun tetiği çekme içgüdüsünü bastırıyorum ve ateş etmiyorum.

Avlanacak hayvanın önceden seçildiği (belirlendiği) selektif av için gereken temel teçhizat: Dürbünlü yivli tüfek, iyi dürbün, iyi pozisyon. Gerisi deneyim ve soğukkanlılık.

Üst seviyede kalifiye personel, örneğin pilotlar için “Human factor” (İnsan faktörü) başlığı altında düzenlenen kurslarda içgüdüye boyun eğme veya şeytana uyma diye tabir edeceğimiz bu duyguya “gol atma kaygısı” adını veriyorlar ve bu eğilimi her ne pahasına olursa olsun hedefe ulaşma isteği olarak tanımlıyorlar. Bunu biraz da, düşük görüş koşullarında diğer pilotlar haklı nedenlerle vazgeçmişken uçağı piste indirmeye çalışmak için çaba sarf etmeye benzetebiliriz… Başka bir benzetme yapacak olursak, bu tip bir teşebbüsü, herhangi bir sistem arızası ya da gerekli destek eksikliği gibi o prosedürün güvenliği için gerekli olan koşullardan yoksun bir şekilde işi tamamlamakta ısrar etmek gibi görebiliriz. Çünkü üstteki uçak örneğinde söz konusu olan işi tamamlamak eylemi, bir şekilde çalışmaya son vermek, eve dönmek, sevdiklerine kavuşmak, dinlenmekle aynı anlamı taşıyacaktır.

İşte avda olanlar da aslında aynısı. Ava çıkarken gecenin bir vaktinde yola koyulmamız, uzun yolculuklar yapmamız, soğukla mücadele etmemiz, saatler boyu beklememiz sonrasında karşımızda birden bire beliren avımız. O an ona ateş edip vurduğumuzda eve tatmin olmuş ve bütün yorgunluklarımızı atmış şekilde döneceğiz. Bu nedenle son derece çekici ve ayartıcı bir duygu. Ama konuya girerken de belirttiğimiz gibi, av asla bir savaş değil! Ve ateş edip etmemeye karar vermemizde geçerli olan parametreler her halükarda dikkate alınması gereken faktörlerden oluşuyor. Bu faktörler madde-madde okunması gereken bir kontrol listesi gibi: Mesafe, silaha destek oluşturma, görüş koşulları vesaire. Standart tablo dışında bırakılabilecek tek bir kalem yok, çünkü neticede bizler taşıdığımız bütün vasıflarımızla “avcı” sıfatına layık olmak isteyen ve “kıyımcı” olmaması gereken insanlarız.

Avı iyi yerinden vurmak

Üstteki paragraflarda söz ettiğimiz bütün unsurları dikkate almaktan başka, ihmal edilmesi veya nazarı dikkate alınmaması halinde bütün çabamızı boşa çıkaracak çok önemli bir diğer parametreyi de gözden kaçırmamamız gerekiyor: Hayvanı can alıcı noktalarından vuramamak, başka deyişle yanlış yerinden vurmak. Burada ayrıntılı bir anatomi dersine girmek niyetimiz olmamakla birlikte, bilmeliyiz ki hayvanların vücudunda da insanlar gibi hayati olarak tanımlanan organları barındıran bölgeler mevcut ve saçma ya da mermi bu bölgelere isabet ettiğinde kaçmak veya birkaç metreden fazla uzaklaşmak gibi reaksiyonda bulunma şansları çok azalıyor. En uygun kalibreyi kullandığımız zamanlarda bile, havanın vücutsal kütlesi artığında durum değişebiliyor ve hayvan ne kadar büyük olursa ilk atışta yerinden kımıldayamayacak şekilde vurmak güçleşiyor. Çoğu kez hayvanın gövdesi irileştikçe, vurulduklarında ölümcül noktadan bir yaralanmaları söz konusu olsa bile çektikleri acı veya aldıkları yaranın etkisi azalabiliyor. Örneğin bir yaban keçisini akciğerlerin olduğu bölgeden vurmakla, aynı noktadan bir geyiği vurmak çoğu kez aynı etkiyi yaratmıyor ve hayvanın reaksiyonu değişebiliyor. Geyiğin akciğeri aldığı yaraya daha fazla dayanma gücü ve süresi gösterebiliyor. Hayvanın o anki durumu da doğrudan etkili olabiliyor. Yani o an sakin bir hayvanla, tehlikeyi sezmiş ve kaçmak üzere olan hayvana yapılan atış çok şeyi değiştiriyor. Hepimizin bildiği gibi otlamakta olan bir yaban domuzuna ateş etmekle, köpeklerin kovalaması sonucu veya yanından geçen kurşunları hissetmiş şekilde postaya gelen bir yaban domuzuna atmak çok farklı. Kısaca duran ya da ağır hareket eden hayvana ateş etmekle, kaçana uçana ateş etmek işi çok değiştiriyor. Atışı etkileyen temel kurallardan bir diğeri de hayvanı cepheden veya yandan görmek. Yandan gören pozisyon kuşkusuz can alıcı noktadan vurabilmemiz için bize fazladan bir şans tanıyacaktır.

İşte yanlış bir noktaya, hayvanın boynuna yapılan bir atışın sonucu. Bu hayvan daha sonra tarafımızdan vuruldu ve boynunda daha önceki yaralanmadan kalan iz tespit edildi. Vurulduğunda henüz yara işlemişti, ama kısa süre sonra yara sinekleri ve kurtlarının istilasına uğrayarak enfekte olacak ve hayvana uzun-acılı bir ölüm hazırlayacaktı.

Herhangi bir hayvanı hareketsiz hale getirecek atışın isabet etmesi gereken noktalar aşağı yukarı hepsinde aynı. Bu noktalar kan dolaşımını ve dolayısıyla kardiyo-vasküler( kalp-damar) sistemi etkiledikleri için öncelikle iri çaplı kan damarlarının geçtiği yerler, sonra da akciğerlerin olduğu bölge. Bu bölgelerin dışında kalan noktalara isabet eden atışlar son derece riskli diyebiliriz. Diğer hayati noktalar boyutsal olarak çok küçük olduklarından isabet şansı az. Örneğin kafasına ateş etmek, olası bir trofeyi harap duruma getirmekten başka, çok kötü bir yaralanma ve neticesinde ölmeden önce hayvanın günlerce acı çekmesi gibi korkunç sonuçlara da yol açabilmektedir.

Bazen avcılar arasında şöyle konuşmalara şahit oluyorum: “Kafasından vurursam öleceği kesin, ama ıskalarsam en azından hiç yara almadan kaçar”. Bunun kadar yanlış bir düşünce olamaz! 60-70 mm çapında bir hedefe, örneğin bir yaban keçisinin kafasına ateş etmek, ancak beyine işleyecek bir kurşun etkili olabileceğinden isabet şansı son derece zayıf bir atış olmaktan ileri gidemez. Diğer yanlış bir atış şekli hiç kuşkusuz hayvanın boynunu hedef alan atışlardır, zira boyundan geçen omurilik sadece 30-40 mm çapında bir hedeftir ve en ufak bir yanılma hayvanın atardamarında, boyun kaslarında veya derisinde günlerce azap çekmesine neden olacak bir yara açacak, ya da uzun süre acı çekmesine yol açacak bir enfeksiyon oluşturacaktır. Bu tip enfeksiyonlar bilindiği gibi deride çürüme sonucu bir kurt ve yara sineği türü birçok paraziti hayvana çekecek ve onun çok ağır ve ıstıraplı bir şekilde can vermesine neden olacaktır. O yüzden bir avcı için mutlak kural her zaman hayvanın sadece can alıcı noktalarına ateş etmek olmalıdır. Ancak bu şekilde hayvanın vurulduğu yerde kalması ve hızlı bir ölümle buluşması sağlanabilir.

Ama çoğu kez bir avcının hayvanla karşılaştığında onu cepheden veya çaprazdan görmesi, hatta bazen hayvanın kendisine aynı eksende yani tam olarak arkasını dönmüş olması gibi durumlar yaşanmaktadır. Bu gibi durumlarda her şeyden önce yapılması gereken hayvanın iyi bir pozisyona dönmesini beklemektir ve şayet hayvan otlamakta ya da hareket etmekte ise, er ya da geç o pozisyonu sunacaktır. Ama olur da hayvan çapraz pozisyonda kalmaya devam ederse, o zaman hayvanın anatomisini iyi bilmek ve mermi yolunu iyi hesaplamak gerekecektir. Hayvanı cepheden veya arkasından görelim, atışımız daima ana damarların geçtiği bir bölgeyi hedef almalıdır. Hayvanı cepheden, yani göğsünden gördüğümüz pozisyonlara, yani nokta atışlara da özel dikkat sarf etmek gereklidir, zira hedef yine çok küçüktür ve göğsün bacaklar arasında sıkışmış küçük bir bölgesinden ibarettir. İsabet ettirememek yine kötü bir yaralanmaya veya kaburga bölgesinde acı çektirecek bir sıyrığa yol açacak, hayvan ancak kaçtıktan sonra gidip kendi başına ölecektir. Arkadan gördüğümüz hayvanlarda atış daha da zordur, zira ölümcül noktaları yakalama şansımız çok azdır. Örneğin kuyruk bölgesinden girecek bir kurşun, yaban keçisi gibi bir hayvanda toplamı zaten 50- 60 cm çapında olan ölümcül bölgeleri kesinlikle ıskalayacak, çünkü girdiği noktadan sonra kalp-akciğer bölgesine ulaşmadan durmuş olacaktır. Bu da hayvanın kaçması ve vurulduğu yerden çok uzak bir noktada ölmesi anlamına gelecektir.

Ateş etmesi kolaydır

Evet, bir avcı için ateş etmek her zaman doğru pozisyonu ve kombinasyonu bulana kadar beklemekten daha kolaydır. Bunun nedeni de hayvanın kaçıp gideceği endişesini yaşamak, ya da şakaklarını attıran bir heyecanı bastırarak beklemeye devam ederken ilk pozisyonun daha da kötüsüne dönüşeceği ihtimalini düşünmektir. İşte bu gerilimi bastırmayı başarabilirsek, o zaman yaşadığımız av heyecanı gerçekten keyifli anılarla, doğa sevgisiyle ve macera duygusuyla dolu bir aktiviteye dönüşebiliyor. Bu gerilimi bastırmanın formülü ise “talim ve terbiyeden” geçiyor. Belli bir olayı karşılamak ya da bir zorluğu aşabilmek için yapılan talim ve antrenmanın bizi o durumu daha hazırlıklı bir şekilde yönetebilmek ve alınabilecek en olumlu sonuçları alabilmek için sahip olunması gereken koşullara eriştirdiğini biliyoruz. Av konusunda, yani bir hayvana ateş edilip edilemeyeceğine ilişkin yapılacak değerlendirmede etkili olacak talim, fiziki bir hazırlık ya da kas geliştirici bir antrenman değil. Bu sadece bir zihinsel hazırlanma süreci. Gerçekleştireceğimiz eylemi değerlendirebilmek için gereken sakinliği ve soğukkanlı düşünceyi bize aşılayabilecek bir beyin antrenmanı. Peki bu konuda performansımızı nasıl yükseltebiliriz? Çok basit: Mümkün olduğunca çok atış yapmak ve belirli hareketleri gerçek avda yaşadığımız anların bir simülasyonu olacak şekilde sürekli tekrarlamak. Öncelikle doğru silahı ve doğru kalibreyi seçmenin önemini kavramalıyız.

Poligon bizim antrenman sahamızdır. Burada hem doğru teçhizatı kullanmayı, hem de dikkati yoğunlaştırmayı öğreniriz.

Bu konu son derece ucu açık ve engin bir konu olduğundan, biz sadece doğru kalibre seçiminin diğer yararları yanında, ayrıca en azından hepimizi farklı bir şekilde rahatsız eden geri tepme kaygısını yok edeceğini söylemekle yetinelim, zira o kaygı nişan alırken yapabileceğimiz her türlü değerlendirmeyi ikinci plana atabilmektedir. Atış anında dişlerimizi sıkmamıza, omzumuzu kasmamıza ve gözlerimizi kapatmamıza neden olan geri tepme kaygısına fazla takılmamak için bazı avlara gereğinden yüksek kalibre kullanmanın yarardan çok zarar vereceğini anlamalıyız. Bu konuya açıklık getirdikten sonra, talimin bir diğer ayağı olan antrenman için en uygun yerin poligon olacağının altını çizelim. Tabii benim bu şahsi görüşüme “poligon asla ava gitmekle aynı şey olamaz” şeklinde karşı çıkanlar olacaktır. Doğru! Ama poligon hedefle haşır neşir olmanın doğal sonucu olarak performansımızı arttırmamız için bize büyük katkı sağlayacaktır.

Sıkça gidilen atış seansları hiç kuşkusuz hedefe kilitlenme, nişan alma gibi reflekslere alışmamıza ve isabet yüzdesini arttırmamıza yol açacak, atıştan hemen önce sanki hiç bitmeyecekmiş gibi yaşanan o “an” yapılan talimlerle gitgide kanıksanacaktır. Poligonda dürbün iç taksimatını hedefin tam merkezine yerleştirmek ve tetiği çekmek için en uygun anın gelmesini beklemek, avda yaşadığımız bazı durumlarla az ya da çok benzerlikler taşımaktadır. Ve ihtiyacımız olan da bu hareketlere alışkanlık kazanmamızdır. Tetik çekme, geri tepme, omuza alma, dürbünü hedefe kilitleme gibi hareketlerle sürekli iç içe olmak, “bunlar poligonda rahatça yapılan işler” diyerek küçümsemeden devamlı antrenman yapmak hiç azımsanmayacak yararlar sağlayabilir.

Duruma hakim olanlar

Senede üç beş atış yapmak, av parklarına gidip birkaç hayvan vurmak, asla sürekli poligona gidip en azından senede yüz atış yapmanın vereceği antrenmanı veremeyecektir. Gençliğimde av ruhsatı aldığım ilk yıllarımda ardıç kuşu ve sığırcık avına çıkardık. O zamanlar aramızda sürekli olarak poligona gidip tabaklara ateş eden biri vardı. Çok iyi hatırlıyorum, gittiğimiz avlarda o her zaman bizim gibi genç avcılardan en az üç kat fazla av almayı başarırdı. Trap alanlarına sürekli gide gele çok iyi bir avcı olmuştu ve hareketli avlara herkesten daha iyi isabetli atışlar yapıyordu. Üstelik devamlı yaptığı antrenmanlar onun nişan alma yeteneğinden başka, sakin kalma ve heyecanı bastırma yeteneklerini de geliştirmişti. Bu yüzden işin sırrı, ki aslında bu bir sır değil, antrenman yapmakta. Ancak bu şekilde atış öncesi içgüdüleri bastırma ve gerilimi kontrol etme mekanizmalarını yönetebilecek duruma gelmek mümkün oluyor. Duruma hakim olmak aynı zamanda üst bölümde bahsettiğimiz değerlendirmeleri daha sağlıklı yapmamıza, yani avın bize olan pozisyonunu, mermi yolunu, mesafeyi ve diğer faktörleri daha iyi değerlendirmemize yardımcı oluyor. Bunun yanı sıra sabır denilen meleke geliştirilmiş oluyor ve daha iyi bir atış pozisyonuna erişebilmek için sabretmeyi öğreniyorsunuz.

Sabit veya yer değiştirerek yapılan pusu ve beklemelerde, tüfekler için stabil destek ve sehpalar kullanmanın da isabet yüzdesini arttırmak ve hatalı atış oranını asgariye indirmekte çok yararlı olduğunu unutmayalım. Bu tip destekler hem güvenli atış yapmamızı sağlayacak, hem de hedefe konsantre olmamızı ve atış değerlendirmesi yapmamızı kolaylaştıracaktır.

Antrenmanın sadece poligonlarda değil, av sahasında da yapılabileceğini biliyoruz. Atış mesafemiz dışında olan bir hayvanla karşılaştığımızda onu izlememiz, kendimizi hissettirmeden yaklaşmamız, silahımızın emniyet mandalı kapalı ve parmağımız tetikte değilken dürbün iç taksimatıyla veya gez arpacıkla onu takip etmemiz de çok iyi bir antrenmandır. Pozisyon değerlendirmesi,dürbün zumunun yanlış ayarlanmasının iç taksimatı (retikülü) bir süre sonra titreteceğinin farkına varmamız, nefesimizi tutmayı öğrenmemiz ve bunu gerektiği gibi yapamadığımızda dürbünde ve silahta titremelerin önünü alamayacağımızı görmemiz birer deneyim ve antrenmandan başka bir şey değildir. Kısaca hepinize av faaliyeti dışında da her zaman nişan almanızı, ateş etmenizi, pratik yapmanızı öneriyorum. Böylelikle hem kendinizi hem de heyecanlarınızı daha iyi kontrol etmeyi ve yönetmeyi öğreneceksiniz. Bunun sonucunu gerçek av seanslarında göreceksiniz ve daha önce yaşamadığınız tatmin duygularını yaşayacaksınız. Üstelik sizin elinizden yaralı kaçıp uzaklaşan bir hayvanın neden olduğu can sıkıntısı olmadığında av sizin için daha da keyifli bir aktivite haline dönüşecek.

Zihin böyle reaksiyon gösteriyor

Silvia Donati Della Lunga Siena Üniversitesinde psikolog ve psikoterapist olarak görev yapıyor. Kendisine ateş etmeden önceki o kritik an içinde beynimizde neler olup bittiğini sorduk. Bu stresi azaltabilmekte talim yapmanın büyük rol oynadığını zaten biliyoruz.

Bir insan genelde kendisini zihinsel olarak zorlayan bir durumda nasıl reaksiyon veriyor?

“Reaksiyonlar kişiye göre değişiklik gösterebilir. Ancak genel olarak diyebiliriz ki, strese yol açan her türlü iç veya dış uyarı (stressor) duygusal-fizyolojik bir aktivasyonu (arousal) tetikliyor ve bu da kişide organik bir yanıta (stres) dönüşüyor. Cooping kapasitesi olarak bilinen ve “bir şeye karşı koyma gücü” olarak tanımlayabileceğimiz özellik, stresle baş etmek için uyguladığımız stratejilerden oluşuyor ve kişiden kişiye farklı olabiliyor”.

Peki aynı şahıs kendisi tarafından daha önce defalarca denenmiş bir durumla karşılaştığında nasıl davranıyor?

“Çocukları düşünecek olursak, örneğin onların teşebbüs ederek algılama ve yanılmalar sonucu öğrendiklerini göz önünde tutarsak, bir şeyi en iyi şekilde yapabilmenin yolunun egzersiz ve antrenman olduğunu anlarız. Hatalarımız ve defalarca tekrarladığımız şeyler çok daha çabuk öğrenmemizi sağlıyor. Bildiklerimiz ve öğrendiklerimiz arttıkça duruma uyum sağlamamız da kolaylaşıyor ve performansımız giderek yükseliyor”.

Dolayısıyla bir olaya karşı zihinsel antrenman olarak tanımlayabileceğimiz hazırlık safhası elde edeceğimiz sonuç için temel öneme sahip.

“Elbette, yeni bir duruma ne kadar fazla alışkanlık kazanırsak o kadar kolay uyum sağlayabiliyoruz. Heyecanlarımızı yönetmeyi öğrendiğimizde karşılaştığımız sorunu çözmek veya durumu aşmak için daha etkili kararlar alabiliriz”.

Peki kişi kendi kapasitelerinin arttığının bilincine varıyor mu? Varıyorsa içinde bulunduğu gerilim ve heyecanI pozitif yönde değiştirebilir mi?

“Evet, bir şeyi iyi yapabildiğimin ne kadar fazla farkına varırsam, kendimi o kadar rahat ve tatmin olmuş hissederim. Tatmin olma duygusu da beni sürekli daha iyisini yapmaya yöneltir. Kendime olan güvenim arttıkça yeteneklerim de artacaktır.”

Atış egzersizlerinin avcıya yararı

İşte yıllardan beri Armi e Tiro dergisinin düzenlediği av yarışmalarına farklı kategorilerde katılan avcı-atıcı arkadaşımız Maurizio Cardinali’nin bu konudaki görüşleri.

Önce atıcı mı oldun, yoksa avcı mı?

“Ben bütün fertleri avcı olan bir ailede doğdum, ama av ruhsatımı ancak 33 yaşındayken aldım, çünkü yaban hayatındaki türlerde 25 yıl öncesinden başlayan yok olma neticesinde artık babam ve ağabeyim ava gitmiyorlardı. Bu arada ben denizci olarak askere alındım, eğitimden sonra deniz kuvvetlerinin atıcılık takımına seçildim ve .22 Ir ile iki kere İtalya şampiyonu oldum. Demek ki ta o zamanlardan beri içimde bir avcılık ruhu varmış”.

Bu iki disiplinden hangisi size göre diğerinin gelişmesine daha fazla katkı verir?

“On yılı aşkın bir süredir poligonlara ve avcılık yarışmalarına gidip geliyorum. Bu tür bir aktivite ile yılda 1.500’ün üzerinde atış yaptığımı söyleyebilirim. Deneyimlere dayanarak şunu ifade edebilirim ki, yivli tüfek kullanımı daha çok büyük ava ya da sürek avlarına gidenlere uygun”.

Eğer yarışma sahalarına bu kadar sık gitmeseydiniz avda silaha ve atışlara bu kadar hakim olmanız mümkün olur muydu?

“İlk yarışmalarım fiziki açıdan benim için çok kötü geçmişti. Heyecandan sanki bir yaprak gibi titriyordum, atış öncesi kalbim daha hızlı çarpıyor, nefesim boğazımda düğümleniyordu. Dürbünün iç taksimatı hedef üzerinde titriyordu ve atışı bu koşullar altında yapmak zorunda kalıyordum. Ama sonra zamanla bütün bu sıkıntılar geçti. Yarışlara gide gele atış öncesi sahip olunması gereken ve av sırasında hayvanın yaralı kaçmasına yol açabilecek atıştan vazgeçmeyi öğreten soğukkanlılığı kazandım. Yarışma amacıyla bir ava, bir atıcılık müsabakasına veya bir sürek avına katıldığımda hiç heyecan duymam demek istemiyorum, o zaman biraz yalan söylemiş olurum, ama artık heyecandan titremem gibi bir durum söz konusu değil. Heyecan elbette duyulmalıdır, yoksa yapmaktan keyif duyduğun bir şeyi yapman için neden kalmaz.

Riskli atışlardan kaçınmak

Giancarlo Merendoni deneyimli bir avcı ve atıcı. Aynı zamanda Roma kentinin hemen biraz dışında kalan Porta Neola atış poligonunun başkanlığını yapıyor.

Merendoni siz hiç riskli ya da başarı şansı az olan bir atış yapmadan hemen önce böyle bir atış yapacağınızın farkına vardınız mı?

“Tabii, benim de başıma geldi. Bazılarında yapacağım hatanın farkına vardım, zira hayvan ya fazla hareketliydi, ya da atış pozisyonu kötüydü. Bunun farkına vardığım zamanlarda nefes alıp rahatlamam için gerekli birkaç saniyeyi buldum ve gerekli desteğim olmaması, veya sınırlı görüş koşullarının söz konusu olmasının bilincine vararak ateş etmekten vazgeçtim.”

İşte o kritik anlarda poligonlarda edindiğiniz deneyimin bir faydasını gördünüz mü?

“Kesinlikle evet. Çünkü poligonda yapılan atışlarda sonuç almak isterseniz yetersiz veya dengesiz destekle, veya hedefi dürbünde tam görmeden ateş etmeyi aklınızdan bile geçirmezsiniz. İşte mesele de burada. Poligonda doğru zamanı beklemeyi, sabretmeyi öğrenirsiniz. Gözleriniz açıkken ateş etmeye alışırsınız ve üstelik avda yapacağınız birkaç atışın size asla kazandıramayacağı bir şeyi, yani silahınızı yakından tanımayı öğrenir, silaha alışkanlık kazanırsınız.”

Bir avcı aynı zamanda bir poligon atıcısı ise avda durumu sizce daha iyi değerlendirebilir mi, yoksa bu bir şeye yaramaz mı?

Atış poligonlarına devam eden bir atıcı-avcı elde edeceği sonuçları zamanla şüphesiz geliştirecektir ve kendine güven kazanacaktır. Avda yapmaması gereken atışları sadece uzak mesafelerden deneyebilir, ama bunun hiçbir zaman olmaması lazımdır. Hepimizin ilk görevi av hayvanına saygı duymak ve kendimize bazı sınırlar koyarak asla bunları aşmamaktır.”

Sabit heyecan kontrolü


Giovanni Muzii de yıllardan beri Armi e Tiro tarafından organize edilen av müsabakalarına katılan deneyimli ve self-control ( öz denetim)uzmanı bir avcı.

Muzii, siz atıştan hemen önceki o kritik an için neler düşünüyorsunuz?

“Kanaatimce ateş etmeden önceki o yaklaşık on saniyelik süre amatör Pazar günleri avcısı ile iyi hazırlanan ve etik kurallara uyan gerçek avcı arasındaki farkın ortaya çıktığı süredir. Çoğu kez av sırasında yaban hayvanlarıyla karşılaştığınızda aranızdaki mesafe uzaktır ve insan kaynaklı hatalar ve yanlışlar mesafe uzadıkça katlanarak artar. Bu nedenle iyi bir avcı atıştan hemen önceki o anda sahip olduğu bütün vasıfları ortaya koymalıdır ve bu vasıfları ben kısaca şöyle özetleyebilirim: Atış pozisyonuna dikkat etmek ve özen göstermek, doğru mesafeyi iyi hesaplamak, kuvvetli rüzgar olup olmadığını ve hayvanın duruş pozisyonunu değerlendirmek. Genelde bunlar deneyimsiz avcılar tarafından göz ardı edilen ve çok kötü sonuçlar doğmasına yol açan değerlendirmeler. Mermi yolunu değerlendirmek kadar, bize bazen her şey çok kolay gözükürken kötü şakalar yapabilen heyecanımızı bastırmak ve kontrol etmeyi bilmek de bir o kadar önemlidir”.

Bu tip duygu ve düşünceler poligonda ateş ederken de yaşanabiliyor mu?

Doğal olarak antrenman atışları gerginliğin daha az olduğu ve heyecanın daha iyi kontrol edilebildiği atışlardır. Bu antrenmanlardan atış pozisyonunu iyi ayarlamak, yanlış duruş sonucu kaslarda ortaya çıkan kasılma ve gerilmeleri kontrol edebilmeyi öğrenmek, tetiği çekmek için en doğru anın hangisi olduğuna karar verebilmek gibi melekeleri geliştirmekte yararlanabiliriz. Yarışta ise her şey değişir. Nefesinizi tutma ve kalp atışlarınızı kontrol etme gibi etkenler de devreye girer ve konsantrasyonun yoğunlaştırılması şarttır. Bu noktalarda sportif atış ile avdaki atışın birbirine çok yaklaştığı noktalar vardır ve bunların en başında heyecanın sabit şekilde kontrol edilebilmesi gelir”.

Poligonda öğrendiğiniz ve daha sonra avda faydasını gördüğünüz en önemli iki şeyin ne olduğunu söyleyebilir misiniz?

“Hiç kuşkusuz içgüdüsel olarak vücudumu doğru pozisyona (postüre) getirmek ve tetik üzerinde tam bir kontrol sağlamak. Bu tetik konusu çok sık gündeme getirilse de bugün henüz çözülmemiş konulardan biri olarak kalmaya devam ediyor ve bilhassa yivsiz namlulu silah kullanmaya alışmış avcılar tetik kontrolü noktasında zorlanıyorlar”.

Zor pozisyonlar

Fotoğraflarda anormal pozisyonda olmalarına rağmen elinde tüfek ile pusuya yatmış bir avcının iştahını kabartmış hayvanlardan dört örnek görülüyor. Bu dört pozisyonun hepsi de ateş etmeden önce azami dikkat ve değerlendirme gerektiren, riske girilecekse atıştan vazgeçmenin elzem olduğu pozisyonlar.

1
Ön cepheden görülen ve iyi hedef verebilecek gibi duran bir karaca. Burada doğru hedef hayvanın ön ayaklarının üstte başladığı yerde aralarında kalan küçük bölge. Atışta en ufak bir yana kayma hayvanın bir bacağı veya kaburgası parçalanmış olarak kaçıp uzaklaşması anlamına gelecektir.

2
Bu yetişkin dişi geyik kuşkusuz bizi en fazla tereddütte bırakacak pozisyon. Bu pozisyonda hayvanın hayati noktaları sol arka bacağının hemen arkasında kalan kısımlar. Ama buradan girecek bir mermi kemiğe çarpacak ve deforme olarak bir metre uzaktaki kalp akciğer bölgesine asla ulaşamayacaktır. Bacağın hemen soluna ateş etmek ise merminin kaburgalara isabet etmesi sonucu yine hedefine ulaşmasını engelleyecektir. Bu durum hiç kuşkusuz hayvanın dönmesini ve daha iyi pozisyon vermesini beklemenin en doğru olacağı durumdur.

3
Bu resimde oldukça hızlı hareket eden bir karaca görülüyor ve ateş edilmemesi gereken avın tipik bir örneği. Doğası gereği nasıl olsa çalı çırpılar arasına girmeden önce duracak ve daha uygun bir atış pozisyonu verecektir.

4
Bu fotoğrafta ise böğürme simülasyonu ile çağrılmış ve atış mesafesine girmiş güzel bir geyik boğası görülüyor. Vücudunun dörtte üçü hedef konumunda. Can alıcı vuruş noktaları sol ön bacağının hemen arkasındaki bölgede. Burada da mermi yolu çaprazlama olacağı ve diyagonal bir giriş hattı izleyeceğinden yörüngenin iyi hesaplanması gerekiyor. Biraz sağa kaçırmak akciğer bölgesinin ıskalanmasına ve sağ ayağın parçalanmasına neden olacaktır.

Exit mobile version