Töton* Geleneği

Bu yazımızın konusu çok iyi ferma yapan bir av köpeği; sahip olduğu çok sayıda ve “esrarengiz” özellikleri nedeniyle bütün dünyada çok tutuluyor. Bir de çok az kişinin iyi tanıdığı bir tüfek; bu güne kadar üretilen modellerinde ön planda hep aynı sağlamlık ve çoklu kullanım amacı var. Günümüzün ve geleceğin av dünyasına uygun bir kombinasyonu masaya yatırdık.

Vjp v Hzp. Sakin olun, yine avcıların hayatını daha zor ve komplike hale getirmek için Brüksel’de icat edilen yeni bir takım formüllerden bahsetmiyoruz. Billing, drilling. Yok hayır, bunlar da cep telefonu melodi kodları değil. Ama bu kısa adlandırmaları ve terimleri yazdık, çünkü bu yazımızdaki sohbetin konusunu iyi kavrayabilmemiz için bunlara alışmamız gerekiyor. Bu sefer (her zamanki gibi) iki farklı temayı işleyeceğiz, ama ikisinin de başrol oyuncuları gerçekten olağanüstü. Bir tanesi Drahthaar ve bu köpeğin İtalya’daki, Almanya’daki, ya da dünyanın diğer taraflarındaki türevleri. Diğeri ise, bu köpeklerle kombine kullanılan, zira çok geniş bir yelpazeye yayılan kullanım amaçları ile aynen her türlü ferma avına uygun bu köpeğe müthiş uyum sağlayan bir tüfek. Öyle bir köpek düşünün ki, her türlü avda işinize yarasın: Düzlüklerden dağlara kadar uzanan farklı av ortamlarında, yivli tüfeklerden yivsiz tüfeklerle kadar uzanan bir silah yelpazesine uyum sağlasın. Ve öyle bir tüfek düşünün ki, ferma köpeğiyle yapılan bütün avlarda (hatta göllü, sulak av bölgelerinde) kullanılabildiği gibi, gerektiğinde toynaklı avına da uygun olsun. Yani tam avcıların, av tutkunlarının hayallerini süsleyen bir kombinasyon.

Bir köpeğin doğuşu

Almanya’nın köylerine veya kırsalına yolu düşenlerin ilk gözüne çarpan şey, gerçekten çok çarpıcı olan doğal güzelliklerin bolluğudur. Son derece iyi korunan ve bakımlı olan bu bölgeler; yemyeşil otlakları, ekili alanları ve bunları bölen akarsuları ve gölleriyle aynı zamanda vahşi yaşam için mükemmel bir ortam, buralarda yaşayan yaban hayvanları için de eşsiz bir üreme alanı anlamı taşımaktadır. Dağlık bölgelere gelindikçe yeşilin büsbütün çoğaldığını görürsünüz. Bu durum, bugün Almanya dünyanın en sanayileşmiş ülkelerinden biri olduğu halde böyle, kim bilir bundan 150 sene önce nasıldı! O zamanlar iklimlerin bozulmadığı ve yağmurların da daha bol olduğu bir devirde, hiç kuşkusuz Almanya vahşi hayat bakımından, bataklıklarda ve ormanlarda yaşayan yaban hayvanları açsısından inanılmaz zenginliklere sahipti. O zamanlar avcılara eşlik eden köpekler daha ziyade Alman kurzhaar ırkından olurdu. Sonra bir gün ortaya İngiltere’den gelme pointer köpekler çıkıverdi ve her şey bir anda değişti. Birçokları artık miadı dolmuş olarak gördükleri Alman malı “ürünleri” terk ettiler ve İngiliz malına döndüler. Bazıları ise Töton Alman ırkı köpekleri üzerinde daha çok çalışmayı ve onları geliştirmeyi tercih ettiler.

Bir taraftan saf sportmen avcılar, yani ferma tutkunları Kurzhaar cinsi köpekler üzerinde çalışarak bunları incelttiler, hızlandırdılar ve her açıdan güçlendirerek Alman pointerleri yarattılar. Bazıları ise İngiliz köpeklerinin belli bir alanda uzmanlaşma eğilimi olan tazılar oldukları gerçeğini bir kenara bırakarak, adeta bir av makinesi yaratmaya giriştiler ve (çiftleştirmelerde yine pointer ırkından köpekler kullanarak), ördekten tavşana varıncaya kadar her türlü av hayvanını avlayabilen, hatta aport özelliği olan ve yaralı hayvanları bulup getirebilen köpekler yaratmaya çalıştılar. Yani bu Alman avcıları öyle bir köpek istediler ki, bütün sezon boyunca sahibine avda eşlik ederek keklik sezonundan sülün sezonuna kadar bütün avlara çıkabilsin (üstelik bu avları hem bulsun, hem de fermayla durdursun), daha sonra da sonbahar ve kış mevsimi gelince sahibine ördek avında yardımcı olsun (hem kovalayıp kaldırsın, hem düşeni bulup getirsin). Hatta kimileri bu İngiliz köpeklerinden çulluk ve yaban tavşanı avında kullanabilecekleri, kimileri de yaylada yaban keçisi, yaban domuzu, Alp keçisi (süed) avında kendilerine eşlik edecek av köpekleri yaratmak istediler. Daha da ileri giderek bu görevi dünyanın her yanında ve her iklim koşulunda yapabilecek köpekler yetiştirmeye çalıştılar. İlk bakışta bu iş imkansız gibi görünüyordu. Ama modern köpek yetiştiriciliği sanatının babası sayılan iki kişi tarafından gerçekleştirildi: Oberlander ve özellikle de Hegewald.

Nitekim bugün dünyanın Drahthaar köpekler için yapılan en önemli etkinliği ve fuarına Hegewald adı verilmiş durumda. Köpeğin şekli, aranan bazı fonksiyonlar neticesinde ortaya çıktı: Bu kırma köpeğin %50’si Kurzhaar kanı taşıyodu (daha geliştirilmiş olan yeni Alman kurzhaarlarıyla çiftleştirilmişti), geri kalan kısmı ise, çok sınırlı miktarda da olsa pointer cinsi ve özellikle otokton griffon köpeklerden türetilmişti. 1920 yılına gelindiğinde ırk aşağı yukarı oluşturulmuştu ve ortaya çok güçlü, oldukça sağlam, ama fazla ağır olmayan tetragon tipte bir köpek çıkmıştı. Kahverengi ve kızıl kahverengi renklerin hakim olduğu, ama aralarında tek tük çok koyu tek renklilerin de bulunduğu bu köpek kurzhaar cinsine çok yakındı, ancak bu cinsten hem karakteri ve ruh durumu olarak farklıydı, hem de daha sonraları Drahthaar cinsinin temel özelliği olacak bir yönüyle ayrılıyordu: Sert, vücuduna yapışık ve çok sık tüylerden oluşan bir postu vardı ve tüyleri o denli sert ve sıktı ki, ormanlarda ve çalı çırpı içinde kendisini küçük yaralanmalardan koruyordu. Ama bunun da ötesinde bütün yüzünü kaplayan ve kafatasına kadar uzanan bir de sakalı vardı. Zaten söz konusu ırka adını veren de bu özellikleri oldu (“Draht” Almanca demir tel, “haar” ise tüy, post anlamına geliyor). İşte “her işi yaparım abi” diyen bu çelik tüylü köpek böyle doğdu.

Kombineler

Anlatacağımız tüfek familyası, Almanya ve Avusturya da çok iyi bilinse de bizde pek tanınmıyor. Çok amaçlı kullanım özellikleri öne çıkan bir tüfek olduğundan da genel bir adlandırma ile “kombine” şeklinde anılıyor. Avcıların ve atıcıların tam bilinmeyen kökenini merak da ettikleri bu tüfek, aslında fazla uzmanlık alanı olmayan basit yapıda bir silah. Fiziksel-mekanik özellikleri neredeyse dünya tarihi kadar eski bir teknik olan ve ilkel yerlilerin zehirli ok atmakta kullandıkları boruya (üfleç) dayanıyor. Daha sonra bütün silahlarda olduğu gibi gazların genleşmesine dayalı termodinamik ilkelerinden yararlanılarak geliştirilmiş. Ondan sonra namlunun yivli ya da yivsiz oluşu, bildiğimiz gibi merminin hangi mesafelere ve hangi amaçlarla atılması istendiğine bağlı olarak belirlenen ve bazı limitleri ortaya çıkaran bir sonuç: Temeline indiğimizde, namlu tiplerinden birinin genel amacının küçük avlara yönelik %99 oranında parçalanmış mermiler (saçmalar) atan ve 10 metre ile en fazla 45-50 metre mesafeden yapılan atışlar için tasarlanan bir sistem olduğunu, diğer tipin ise nispeten daha hareketsiz duran ve daha sağlam yapıda hedeflere, yani toynaklılara ve diğer av hayvanlarına saçma değil mermi şeklinde mühimmat atan ve 25 ile 300 metre gibi uzak mesafelerden atış yapmayı öngören silahlarda kullanılan namlular olduğunu biliyoruz. Günümüzde silah endüstrisi bunların her tipini ultra fonksiyonel özelliklerle donatarak en ucuz fiyatlardan en yüksek fiyatlara kadar atıcıların ve avcıların hizmetine sunuyor.

Frine 2010 ve yavrusu Nemo. Kırsalda “sert” ve ciddi görünümlü olan bu köpek, evde ve aile fertleriyle çok dost canlısıdır.

Tabii bu silahların neredeyse bütün bileşenleri günümüzde endüstriyel prosesler ve fabrikasyon üretim teknikleriyle imal ediliyorlar. İşte bugün tam anlamıyla endüstriyel üretim süreçleriyle değil, çok özel el işçilikleriyle üretilen silahlardan biri de kombine olarak anılan, yani aynı gövdede iki ayrı fonksiyon barındırarak, hem yivsiz hem de yivli namluların yaptığı işi yapabilen tüfekler. Bu tip kombine bir tüfekle ava çıkıldığında hem köpeğin bularak kaldırdığı bir dağ sülününe veya bir çulluğa ateş etmek, hem de köpek başka taraflarda av ararken senin tesadüfen karşılaştığın ve 80 metre uzağında otlamakta olan bir dağ keçisine ateş etmek mümkün. Bu tip tüfeklerde yivsiz namluların birbiriyle ve yine bunların yivli namlularla eşleşmeleri mükemmel olmak ve en ufak hataya yer vermemek zorunda. Aynı şekilde nişangah düzeni, tetik mekanizması ve diğer aksamın da hatasız çalışması gerekiyor. İster bir “billing”, yani görüntüde normal bir süperpozeden farkı olmayan, ama üstteki namlusu yivsiz alttaki ise yivli olan tüfekler söz konusu olsun, ister bir “drilling”, yani bildiğimiz normal bir çifteye benzeyen ama (aslında normal çiftelerden çok farklı olarak), üstteki iki yivsiz namlunun altında üçüncü bir yivli namlusu bulunan tüfekler söz konusu olsun, kombine olarak adlandırılan çok namlulu ve gövdesi kırma tipindeki bu çiftelerin ortak özelliği, namlularından en az bir tanesinin yivli olması. Peki bunun nedeni ne? Nedeni aynen üstte anlattığımız “her işi yapan” drahthaar köpekler gibi, bu tüfeklerin de avda her işi yapmalarının istenmesi!

Vjp ve Hzp, gerçek drahthaarlar için testler

İtalya’daki ünlü köpek üretim ve yetiştirme çiftiği “di Tosca del Diamante”nin sahibi Enrico Giomarelli bize şunları anlattı: “Drahthaar ferma köpekleri kategorisinin 7 numaralı grubuna dahil bir cins, ama aslında bu köpek “polivalan” olarak adlandırılan, yani çok amaçlı kullanımı olan av köpeği grubuna giriyor. Bu köpeğin avcılıkta kullanımı sadece avı araması ve ferma yapması, yani durdurması ile sınırlı değil. Her halükarda bu özellikleri kazanması ve taşıması lazım, ama aynı zamanda avın diğer yönlerini de öğrenmesi lazım ve “Vjp” ile “Hzp” çok amaçlı avlanma özelliği kazandırmaya yarayan testlere verilen kodlar”. Drahthaar’ın doğduğu ülke olan Almanya’da köpeklerin üremesine, yani çiftleştirilmesine, ancak “köpek kalça displazisi” ve “ocd” (omuz da osteokondrit dissekans) gibi hastalıkları yoksa izin veriliyor. Bu köpeklerin üremek için morfolojik olarak standart bir yapıya sahip olmaları ve ayrıca “Vjp” (Verbandsjugendprüfung) ile “Hzp” (Herbstzuchtprüfung) testlerini geçmeleri lazım. Köpekler bu testlere iki yaşını doldurmalarına yakın tabi tutuluyorlar.

Safkan aldatmaz! Bir drahthaar aynı zamanda süper bir aport köpeğidir (resimde daha birkaç aylıkken eğitimde olan bir köpek görülüyor).

İlkbaharın başladığı günlerde ve köpekler yaklaşık 10-16 aylıkken yapılan Vjp testi sırasında, önce köpeğin silah sesinden ürküp ürkmediği kontrol ediliyor, daha sonra avı arama, ferma yapma ve sahibiyle iletişim kurma kapasiteleri test ediliyor. Son olarak da yaban tavşanı pistini izleme kapasitesi teste tabi tutuluyor. Bu testler sırasında ayrıca köpeğin koku alma kapasitesini ölçmeye ve işini sevip sevmediğini anlamaya yönelik incelemeler yapılıyor. Sonbaharda yapılan Hzp testi ise, daha zor ve kompleks yapıda bir test. Bir dizi uzun sınamaların yapılmasını gerektiriyor: Önce köpeğin silah sesine tepkisi ölçülüyor, daha sonra kırsalda ve suda çalışma gibi aşamalara sıra geliyor (Almanya’da bu test yaban tavşanı pistinde yapılan tekrarları da kapsıyor, İtalya’da ise bu uygulama yok). Suda çalışma testini geçmesi için, köpeğin ateş edilen bir ördeği derin sudan alıp getirmesi gerekiyor. Köpeğin ateş etme eylemine reaksiyon vermeden suya girmesi, sudan çıkınca silkinmeden avı avcıya getirmesi ve oturarak teslim etmesi lazım. Testin ikinci aşamasında hakemler suya bir ördek sokuyor ve köpekle avcı uzaklaşmış durumdayken ördeğin sazlığa yönelmesi sağlanıyor. Avcı ve köpek geri çağrılıyor, kendilerine ördeğin sazlığa girdiği yer işaret ediliyor ve avcının köpeği komutla göle sokması isteniyor. Köpeğin ördeğin saklandığı yere yüzerek ulaşması, orada ördeği bulması, çoğu kez saklanmak için suya dalan ördeği yılmadan usanmadan izlemesi ve kaldırması lazım.

Soğuk ve kar “Demir Alman” için hiçbir zaman sorun olmaz.

Hzp testinin belki de en heyecanlı ve zevkli kısmı burası. Bazen çok uzun süren ve sonunda ördeğin vurulması, yani avın elde edilmesiyle son bulan bu aşama, eğer istenen sonuca ulaşılamazsa farklı yöntemlere de başvurulabiliyor. Örneğin hakem bazen köpeğin sudaki çabasını yeterli bulursa, testi yarıda kesip izlenen ördeği kaldırmasını beklemeden vurulmuş başka bir ördeği alıp getirmesini isteyebilir. En zor test ise üçüncü sıradaki: Bu test sırasında ölmüş ve sık sazlıkların arasında köpeğin göremediği bir yere düşmüş olan bir ördeğin köpek tarafından bulunup getirilmesi isteniyor. Köpek ara vermeden ve bulana kadar ördeği aramak ve bulup sahibine getirmek zorunda. Suda yapılan çalışmalar bittikten sonra sahada çalışma evresine geçiliyor ve köpeğin avı arama ve ferma kapasiteleri sınanıyor. Bu aşama tamamlandıktan sonra sıra iz sürme, izi sürülen avı bulup getirme testine geliyor. Hakemlerden biri ayağına ip bağlı bir tavşanı veya yaban tavşanını en az iki köşesi kapalı olan 250 metre boyundaki parkurda sürüklüyor. Avcı ve köpeğe bu sahneyi izleme şansı verilmiyor. Daha sonra her ikisi de çağrılıyorlar ve köpek bağlı olarak izin başladığı noktaya götürülüyor ve tasması çözülerek serbest bırakılıyor. Köpeğin izi sülmesi ve avı bulup getirmesi isteniyor. Aynı sınamanın bir benzeri, en az bir köşesi kapalı olan bir parkurda bu sefer bir kuş türü (ördek veya sülün) kullanılarak yapılıyor.

Bir drahthaar’ın en iyi yaptığı işlerden biri: Gölden ördeği alıp getirmek.

Her bir aşama ayrı ayrı değerlendiriliyor ve değerlendirmede köpeğin koku alma kapasitesi, işini sevme derecesi, itaat etme ve iletişim kurma yetenekleri puanlamaya tabi tutuluyor. Ben bu cinse sahip olduğum ve onu avda kullandığım 25 yıl boyunca, toynaklılar hariç, sezonuna ve yerine göre aşağı yukarı her türlü yaban hayvanını avladım. Toynaklı avlamayışım ise benim tercihimdi. Almanya’da drahthaar çok sık olarak “Schweisshund” olarak kullanılabiliyor. Bu kelimenin tam tercümesi “Ter köpeği”. Bu köpeğin kullanım alanı yaralı toynaklıların izini sürüp yerlerini tespit etmek. Bu güne kadar bu farklı disiplini derinlemesine incelemedim, ama çok zorlu ve uzun bir eğitim süreci gerektirdiğini biliyorum. Bu alanda aynı zamanda seleksiyon (ayıklama) ve kontrolörlük görevi de yaptığımdan, bu konuyu da en yakın zamanda inceleyeceğim. Hali hazırda İtalya’daki Cuneo kenti civarında nehir kıyılarında avlandığımdan, rastladığım av hayvanları genelde sülün ve Cermen ördekleri oluyor. Bu tip avlarda drahthaar beni her zaman çok memnun bırakmıştır. Olmadık yerlere girip sülünü araması, ölü veya yaralı düşen hayvanı bulup getirmesi, harika bir yüzme kapasitesine sahip olması ve soğuktan yılmaması, bu hayvanı nehir kıyılarında yapılan avlar için üstün özelliklere sahip vazgeçilmez bir yoldaş haline getirmiş ve ona büyük hayranlık duymama neden olmuştur.

Her namlunun kendi görevi

Esas itibarıyla “billing” bir adet yivsiz (üstteki) ve bir adet yivli namlusu olan bir süperpoze tüfektir. Küçük ve orta kalibreler söz konusu olduğunda, yivli namlusu ile, aslında saçmalarla yapılacak tek atışlık yivli bir kırma olarak kullanılabilmektedir. Orta ve büyük (7 mm ve üzerinde) çaplı fişeklere çıktığınızda, billing’in doğal kullanım amacı o zaman yaban domuzu sürek avı veya iz sürerek ya da etrafını çevirerek yapılan avlara doğru yönelmektedir (her iki namluya da tek kurşun konulur). Alp dağlarının bulunduğu bölgelerde, alt namluya Varmint kalibre full metal jacket fişek, üst namluya da 20 veya 16 çapta en az 6 numara saçmalı fişek sürdüğünüzde, orman horozu veya dağ sülünü avında olduğu gibi, yaban tavşanı avı için de ideal bir tüfeğe dönüşür (yivsiz tek namlu formatı uçana atmak için pek uygun değildir). Ayrıca yine aynı tip fişeklerle, Drahthaar’ın çok iyi tanıdığı ve mücadele ettiği tilki ve sansar avında da kullanılır. Drilling ise, üstte iki adet yivsiz namlusu, bunların altında da orta kalibreli yivli bir namlusu bulunan özel bir çifte türüdür.

Enrico Giacomelli, kendi üretim ve yetiştirme çiftliğinden bir köpekle görülüyor.

Bu çifte, doğası gereği tam bir kombine tüfek olup, loden ceketi, keçe kumaştan tüylü fötr şapkası ve körüklü pantolonuyla ava giden tipik Alman avcısının (jäger) yoldaşı olan bir silahtır. Ayrıca, Almanya’daki kırsalda, ovalarda ve yaylalarda yaşayan avcı tipi için, sezonuna göre her türden avla karşılaşmak mümkün olduğundan, zaten bu tür ortamlara alışık bir köpekle gezen bu avcıların vazgeçilmez tüfeğidir. Bu tip tüfeklerin genelde sağlam ve basit olması ilkesinden hareketle, drilling kombine çiftelerde de basit, kısa ve rasyonel mekanizmalar , güçlü maşa veya helezon yaylar, Kersten tipi çok güçlü geçme tırnakları olan ve sağlam menteşelerin tuttuğu kasalar, Greener tipi süpepoze tüfeklerden esinlenilmiş parçalar, kısaca fazla komplike olmayan sağlam ama basit mekanizmalar tercih edilmiştir. Bu tüfeklerde çift tetikli tetik grubu şarttır ve billing tüfeklerde tetikler iki namluya hizmet eder, drilling tüfeklerde ise tetiklerden biri sırasıyla üstteki iki namluyu, biri de alttaki yivli namluyu ateşler. Bu tip kombine tüfeklerin olumsuz noktasının ne olduğunu anlamak ise fazla zor olmasa gerek: Ağırlıkları! Hele elinize eski tipte AlmanAvusturya yapımı bir kombine aldığınızda (özellikle bir “drilling” ise), genelde 4 kilonun altına düşmeyen ağırlığını hemen fark edersiniz.

Mama vakti geldi! Drahthaar her zaman iştahlı bir köpektir ve bu da onun sağlıklı yapısına işaret eder.

Bu durumu biraz olsun telafi etmek ve ağırlığı sınırlamak için tek yol, ahşap üzerinde çalışmak ve değerli hafif ağaçlar kullanıp gereksiz süslemeleri yok etmek, çok iyi çelikler kullanmak, yivsiz namluda 20 çap kullanmak, namlu uzunluklarının hiçbir zaman 600-650 mm’yi geçmesine izin vermemek. Bu şekilde çok üstün performansa sahip mükemmel çifteler elde etmek mümkün. Elbette omzunuzda taşırken süper hafif çulluk tüfeklerinden birini taşır gibi olmayacaksınız ama, bunun karşılığında 60 metreden ördekler, 300 metreden yaban keçilerine, geyiklere ve benzerlerine ateş etme şansına sahip olacaksınız. Yine de bu tüfeklerin esas üretim amacının, özel gereksinimleri ve içinde yaşadıkları ortam nedeniyle gerçek avcılar için tasarlanmış oldukları gerçeğini unutmayalım. Ben bu tüfeklerden kendime bir tane seçecek olsam, şu tip bir konfigürasyonu tercih ederdim: 20/20 magnum, 635 mm namlu uzunluğu (Churchill), eski ama güvenilir bir 7X57R ve beraberinde çok iyi eğitim almış iki adet Drahthaar. Bunlar yanınızda olduğu zaman, eğer etrafta bir av hayvanı varsa, kaçarı uçarı olmayacağını iyi bilmelisiniz.

Türetildikleri ırklar ve üretilmeleri

Bu güne kadar bu köpekler hakkında bildiklerimiz ve öğrendiklerimiz bazında şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, her ne kadar drahthaar çok yönlü bir köpek olsa da, öncelikli görevi ferma yapmak. Bu belki bir zevk meselesi, bel ki de ihtiyaca göre şekillenen bir durum. Bu faktörler benim de yaşadığım bölgedeki bir çok drahthaar sahibini çulluk ve sülün avcısına dönüştürürken (özellikle Güney İtalya’da çok iyi yetiştiricilerin elinden çıkan köpeklerle), bazılarını da başka avlar üzerinde uzmanlaşma yoluna götürdü. Avın git gide azaldığı günümüzde ise bazı avcılar bu köpekleri genel olarak, yani her tipte avda kullanır oldular. Bütün bu farklılaşma sonunda ortaya çok iyi, zayıf ve çevik, harika ferma ve aport yapan köpekler çıktı. Bazıları dağ keçisi gibi avlarda henüz geliştirilmeye gerek duyuyor ama, bunun bir nedeni de sayısı giderek azalan av hayvanlarından kaynaklanıyor.

Otur (sitz!) komutunu aldığında itaat eder ve pür dikkat oturur. Sahibiyle birlikte sıkı çalışma içine girecek bir köpekte olması gereken özelliklerden biri.

Piyasadaki arz ve talep dengesi her şeye olduğu gibi bu duruma da yansıyor ve buna bağlı olarak kombine tüfeklerin üretimi de her gün daha çok azalıyor. Üretilenlerin büyük kısmı da ulusal pazardan ziyade yurt dışına gidiyor. Bugün İtalya’da bu tüfekleri üreten iki ya da üç tane firma var, ama alıcıların çok büyük kısmı Alp bölgelerinde avlanan Almanlar, Avusturyalılar ve Finliler (Tikka). Nitekim bu tüfeklerin üreticileri de daha çok bu ülkelerde faaliyet gösteriyor. Samimi bir soru sormamız gerekirse: İtalyada bir drilling tüfeği nerede kullanırsın? Ama iş köpeğe geldi mi değişiyor. Bizim şu anda her şeyi mahveden yasalarımıza rağmen, bu tip köpeklerle henüz yapabileceğiniz çok avlar olabilir. Tabii şu an artık yapabileceğimiz tek şey, başımızdakilerin bütün bu yasaları gözden geçirmeleri ve bazılarını iptal etmelerini hayal etmek.

*Bir Alman ırkı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here