Bu silahla ilgili araştırmalarımız sırasında oldukça zorlandık. En başta silahın ismi konusuna bir netlik kazandırabilmiş değiliz. Bu silahtan bahseden İngilizce kaynaklar ona Type 11, T-11 veya Model 1922 gibi isimler vermişler. Japon kaynaklar ise Taisho ( , Türkçe telaffuzu ‘taiyşo’) Tip 11, Nambu Tip 11, Taisho Nambu Tip 11 gibi bir çok farklı isimden bahsetmekte. Biz İngilizce kaynaklardan daha çok yararlandığımız için yazımız boyunca bu silahtan bahsederken ona Type 11 demeyi uygun gördük.
Yirminci Yüzyılın başlarında Japon Ordusu, birçok büyük orduda olduğu gibi, makineli tüfeklerin etkinliğinin bilincinde değildi. Taarruz veya savunma savaşlarında makineli tüfekten nasıl yararlanılacağı, hangi taktiklerin kullanılabilineceği konusunda Japon Ordusu tam anlamıyla ‘cahil’ sayılırdı. Bu durum Japon Ordusuna çoğu zaman pahalıya mal olmaktaydı. Modern ateşli silahları kullanma stratejilerinin oldukça gerisinde kalmış olan bu Uzak Doğu ordusu; açığını yabancı menşeili silah tasarımlarını araştırdıktan ve değerlendirdikten sonra onları kendilerine uygun bir şekilde kullanmaya çalışarak kapatmayı amaçlıyordu. Bu dönemin en önemli iki makineli tüfeği; su soğutma sistemiyle çalışan kısa geri tepmeli ‘Maxim’ ve bu silaha rakip olan hava soğutmalı, gazlı sistemle çalışan ‘Fransız Hotchkiss’di. Japonlar bu iki silah arasından 1901 model Fransız Hotckiss’i tercih etti.
Bu silahın 24’lük şeritle besleniyor olması, onu atış hızı olarak Maxim’in gerisinde bırakıyordu. Ancak Hotchkiss’in hava soğutmalı sisteme sahip olması, hafiflik sağlamaktaydı. Bu sayede silah istendiği yere rahatlıkla taşınabilmekteydi. Ayrıca atış sırasında suya ihtiyaç duyulmaması da su kaynağının yanında olunmasa bile askerlerin kendini güvende hissetmesini sağlıyordu. Bu iki silah tasarımı 1904-1905 Japonya-Rusya Savaşı sırasında kapışma imkanı buldu. Rusların elinde bulunan Maxim makineli tüfeği, Japonlarda bulunan 1901 Fransız HotchKiss ağır makinalı silahı karşısında oldukça sönük kaldı. Japonlar, Maxim’e göre oldukça rahat taşınan ve suya ihtiyaç duymayan HotchKiss’lerini özellikle ilerlemekte olan piyadelere koruma atışı sağlamak amacıyla kullandılar. Bu durum Japonların kazanmasında oldukça önemli bir etken oldu. Bu sayede ilk kez bir Uzak Doğu devleti, Avrupalı bir ordu karşısında zafer kazanmış oldu. Bu savaşın bir diğer sonucu da Japonların makineli tüfeği kullanmayı öğrenmesi oldu.
|
|
Moden savaş stratejilerinin oldukça gerisinde kalmış olan Japonlar 1904-1905 savaşında çağa uygun bir savaşın nasıl yapılabileceğini öğrenmiş oldular. Birbirine karşı oldukça bilenmiş olan Avrupalı devletler 1914 yılında 1. Dünya Savaşını başlattılar. Savaş yıllarında Avrupada bulunan Japon askeri ateşeleri muharebeleri yakından takip etme fırsatı bulmuşlardır. Bu ateşeler otomatik silahların savaştaki yararlılığının tahminlerinin çok ötesinde olduğun öğrendiler. Uzak Doğudaki etki alanını genişletmek isteyen Japonya 1914 yılında İtilaf Devletlerine destek vereceğini açıklar ve Almanya’ya savaş açar. Almanya’nın kiralamış olduğu topraklar (bir diğer deyişle sömürge) olan; Çin’in Shandong Eyaleti ile pasifikte bulunan Mariana, Caroline ve Marshall adalarını işgal eden Japonya Dünyanın geri kalanının Avrupadaki savaşa odaklanmasından yararlanarak Çin’deki nüfuzunu genişletmiştir.
Bununla da yetinmeyen Japonya Mançurya ve Moğolistan’ın içlerindeki Alman şirketlerinin faaliyetlerini de durdurmuştur. Genişleyen toprakları üzerinde muharebe tecrübesi kazanan Japon Ordusu, Çin’in kuzeyinde ve Mançurya’da sürekli hale gelen Japon etkinliğini sürekli değişen ve gelişen piyade birliklerine kesintisiz koruma ateşi sağlayan makineli tüfeklere borçludur. Japonya 1914 yılında kendi makineli tüfeğini üretmek için çalışmalara başladı. Fransız HotchKiss’in Model 1914 tüfeği tasarımı üzerinde bazı değişiklikler yapılarak, Japon Taisho 3 ağır makinalı silahı üretildi. Bu silah Japonların kendi üretimi olam 6.5×50 mm Arisaka mühimmatını kullanmaktaydı. Japonlar daha sonra hafifliğiyle tanınmış olan, yalnızca bir kişiyle rahatlıkla taşınabilen ‘Lewis’in taarruz sırasında piyadeler açısından ne kadar avantajlı olduğunu gördüler. Avrupadaki savaşın bitmesinin ardından Japon Ordusu Teknoloji Bürosu hafif yapılı olan ve yalnızca bir asker tarafından kolaylıkla taşınıp kullanılabilen bir makineli silah geliştirmek üzere çalışmalara başladı.
1922 yılına gelindiğinde piyadelerin rahatlıkla kullanabileceği TYPE 11 tasarımı geliştirildi. Type 11, Japonlar tarafından bu kadar fazla sayıda üretilmiş olan ilk hafif makineli tüfek prototipi olmasına rağmen, 1922 yılının Japon imparatoru Taisho’nun hükümdarlığının 11. yılı olması nedeniyle bu silaha Type 11 ismi verilmiştir. Bu silah Japon ordusunda görevli General Kijiro Nambu’nun üstün gayretleri sonucu, Fransız HotchKiss Mle 1909 hafif makinalı tüfeğinin birçok değişikliğe uğrayarak Japon ordusuna uygun bir tasarım oluşturma çabalarının bir sonucu olarak doğdu. Namludaki soğutma petekleri orijinal tasarımla hemen hemen aynıydı. Katlanabilir bipod tasarımı da orjinalini andırmaktaydı ancak yapılan bir dizi değişiklikle bu silaha eklenen tripod ileride de bahsedeceğimiz gibi oldukça ilginç bir tasarıma sahipti. Ancak HotcKiss tasarımında bulunan besleme şeridi yerine, Type 11’de tüfeği beslemek için silahın üst tarafında bulunan besleme kutusuna (yuvasına) 30 adet fişek konulmaktaydı. Silahın üzerinde sol tarafta fişek yatağı hizasında bulunan, istenildiği zaman çıkarılıp takılabilen benzersiz besleme mekanizmasıyla silah döneminin en özel tasarımlarından biriydi. Bu besleme mekanizmasının içerisine beşli veya altılı yığınlar halinde konulan fişekler oldukça sert bir yaya sahip gerdel vasıtasıyla sıkıştırılmaktaydı.
|
|
Besleme yuvasından beşli veya altılı yığın halindeki fişekler eksildikçe gerdel yeni yığını fişek yuvasına doğru itmekteydi ve bu işlem tüm fişekler bitene kadar gerçekleşirdi. Atış sırasında boş kovanlar ise tıpkı HotchKiss’de olduğu gibi silahın sağ yanında bulunan kovan atma boşluğundan atılmaktaydı. Mayon şeritli besleme sistemi olmaması sayesinde silahta bulunan mermiler bittiğinde silahı doldurmak için silah kapağını tekrar tekrar açmaya gerek kalmamıştır. Yalnızca fişeklerin dizildiği beşli veya altılı yığınların konduğu besleme kutusunun üzerindeki bir kapak açılarak dolduruş yapılabilir. Bu kapağın pratik dolduruşu engellediği düşünülebilir. Ancak bu besleme mekanizması kapağı silah mekanizmasına kaçarak silahın tutukluk yapmasına yada tamamen çalışmaz hale gelmesine neden olabilecek toz, kum, çamur veya kan gibi maddelerin silahın içine girmesini engellemektedir. Her şeye rağmen Type 11’de dolduruş yapmanın çok da kolay olmadığını söylemekte fayda var.
Şeritli besleme yapılan silahlara kıyasla çok daha kısa bir sürede dolduruş yapılabilinmesine rağmen, bu silahta dolduruş; şarjörlü sisteme sahip tüfeklere kıyasla oldukça zor ve zaman alan bir şekilde yapılabilmektedir. Besleme kutusu kapağını açmak isteyen bir asker yayın sertliğinden dolayı iki elini de kullanmak zorundadır. Bu da hem zaman hem de efor kaybı açısından oldukça sıkıntılı bir durumdur. Type 11’in namlu ve kilitleme sistemi tamamen farklı bir tasarımla üretilmiştir. Bunun yanında General Nambu’nun tasarımında fişek; yatağa sürülmeden önce, bir önceki fişeğin boş kovanı mekanizma tarafından hızla atılmakta bunun ardından da yağlama sistemi yeni fişeği yağladıktan sonra dolu fişek, fişek yatağına oturtulmaktaydı. Bu yağ sisteminin haznesi fişek yatağının hemen üzerinin ortasına yerleştirilmiş durumdaydı. Hal böyle olunca da silahın nişan tertibatının rahat kullaılabilmesi için ortanın biraz daha sağına yerleştirilmesi gerekti. Nambu nişan tertibatın yerinde yaptığı bu orijinal değişikliğin ardından bir başka radikal değişim daha tasarladı.
Type 11’in dipçiğinin kabzanın arka tarafından itibaren sağa doğru bir kıvrım yapacak şekilde üretilmesini sağladı. Bu ergonomik tasarım sayesinde nişangahlar zaten sağ tarafa kaymış olduğundan sanki hiç yer değişikliği yapılmamış gibi kolayca nişan alınabilinmektedir. Silahın tasarımında dikkat çeken bir diğer farklılık da silah ayaklarının yapısıdır. Silaha takılan bipod (çatal ayak) namlu ağzına oldukça yakın olcak şekilde namlamlunun altına sabitlenmiş durumdadır. Silah taşınmak istendiğinde bipod silahta bulunan gaz tüpünü hizasına kadar katlanmaktadır. Bu bipod tasarımı savaş alanında sürekli hareket halinde bulunan birlikler için uygun olarak tasarlanmıştır. Ancak askeri güvenlik bölgeleride sabit bir şekilde savunma icra eden birlikler için daha farklı bir tasarım uygun görülmüştür. Bu birliklerin ellerinde bulunan Type 11’lere bipoda göre çok daha hantal bir yapıya sahip olan tripodlar (üç ayaklı sehpa) monte edilmiştir.
Namlunu geri tarafının altından monte edilen bu tiripodlar çevrelerinde 360 derece rahat bir şekilde dönebilecek ve silahı istenildiği kadar yükseltebilecek şekilde tasarlanmışlardır. Bu sayede Type 11hem karadan gelecek saldırılaralara hem de dönemin basit savaş uçaklarıyla havadan gelecek saldırılara karşı kullanılabilinmekteydi. Herhangi bir hava saldırısı sırasında bu tripod olabildiğince yükseltilmekte, bu sayede silahı dizleri üzerine çökerek veya yere oturarak kullanan askerinin rahatlıkla havaya atış gerçekleştirmesi sağlanabilmekteydi. Bu orijinal tasarım 1922 yılından, İkinci Dünya Savaşının sonlandığı 1945 yılına kadar Japon İmparatorluk Ordusunda görev yapmıştır. Type 11 hafif makineli tüfeği Japon ordusunda en uzun süre kullanılan hafif makineli tüfektir. Ancak 1936 yılında tasarlanan Type 96 (6.5×50 mm Arisaka) ve 1939 yılında tasrlanan Type 99 (7.7×58) zamanla Type 11’in yerini alması amacıyla üretilmişlerdir. Bu iki silah da Çek ZB 26’nın gazlı sistemi ve sökülüp takılabilen bipodu örnek alınarak üretilmişti. Japon İmparatorluğunun ömrü bu yeni tasarımların Type 11’in yerini tamamen almasına yetecek kadar uzun sürmemiştir.