II. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Amerikan piyadelerinin savaşın her iki tarafında savaşan Yazı: Beheşti Şükrü Akbaba askerlerin teçhizatlarına kıyasla önemli bir üstünlükleri bulunmaktaydı.
ABD dışındaki tüm devletlerin standart piyade tüfekleri I. Dünya Savaşının ardından çok fazla değişiklik yaşamamış olan kurmalı tüfekler (bolt action) iken ABD askerleri diğerlerine kıyasla oldukça fazla ateş gücüne sahip olan yarı otomatik mekanizmalı ‘M1 Garand’ piyade tüfeğini kullanmaktaydılar. Bu yüzden II. Dünya Savaşı boyunca Müttefik Kuvvetlerin saflarında büyük başarılar elde ederek tarihe geçmeyi başaran Amerikalı General George C. Patton (1885-1945) M1 Garand’ı ‘Şimdiye kadar icat edilmiş en büyük savaş makinesi…’ sözleriyle tanımlamıştı.
M1 Garand tasarımı ordu tarafından kabul edilmeden önce bir dizi testten ve prototipleme aşamasından geçirildi. Bu aşamada M1 Garand’a rakip bazı tasarımlar da benzer işlemleri gördü ancak hiç biri M1 Garand kadar başarılı olamadı. Günümüz perspektifinden bakıldığında oldukça basit bir yapısı olduğu düşünülen bu silah tasarlandığı dönemde çağının çok ötesinde bir dehanın eseri olarak kabul edildi.
Çalışma Mekanizması:
M1 Garand’ı çağın ötesine taşıyan yarı otomatik mekanizmanın en dahiyane parçaları silahın üst kısmından yerleştirilen ve tabakalaştırılımış metalden imal edilmiş olan 8 mermi kapasiteli şarjörü ve döner sürgü sistemiydi. Silah ateşlendiğinde mermi çekirdeği namludan çıkmak üzere iken çekirdeğin gerisinde kalan yorgun barut gazı dar bir açıklık aracılığıyla namlunun altında bulunan gaz kanalına iletilmekteydi. Bu gaz tıpkı günümüz gazlı mekanizmalı piyade tüfeklerinde olduğu gibi geriye doğru hareket ederek sürgüyü itmekte bu sayede önce boş kovan atılmakta ardından da silahın horozu tekrar kurulmaktaydı. Şarjörde bulunan mermiler baskı yaparak şarjörü dışarı atmaya yarayan mekanizmayı devre dışı bırakmaktaydı. İçindeki mermiler bittiğinde ise bu mekanizma serbest kalarak şarjörü dışarı atıyordu.
M1 Garand’ın sahip olduğu ölümcüllükte silahta bulunan döner sürgünün payı da oldukça buyüktü. Bu parçanın tasarım aşamasında Fransız, İtalyan ve İsviçreli silah üreticilerinin I. Dünya Savaşı deneyimleri ile yaptıkları araştırmalardan geniş çaplı olarak yararlanılmıştı.
M1 Garand’ın mekanizmasından bahsetmişken emniyet tertibatından da bahsetmekte fayda var. Bu silahın gayet iyi çalışan emniyet mandalı günümüz silahlarında alışık olduğumuz şekilde silahın sağına veya soluna yerleştirilmemişti. Bu silahta emniyet mandalı tetik korkuluğunun hemen önünde bulunmaktaydı ve tetik parmağı ileri doğru itildiğinde silah ateşlemeye hazır hale gelmekteydi.
Dayanıklılık:
II. Dünya Savaşı süresi boyunca Avrupa’dan Pasifik’e kadar bir çok farklı savaş alanında kullanılan M1 Garand farklılık arz eden iklim koşullarına rağmen oldukça uzun süreli olarak hizmet etmeyi başarabildi. Zorlu savaş koşullarında sürekli olarak toz ve çamura maruz kalan bu silah her türlü zorluk karşısında rüştünü ispatlamayı başarabildi. M1 Garand’ın tasarımcıları her ihtimale karşın bu silahta oluşabilecek arızaları da göz önüne alarak, dipçiğin arka kısmındaki oyuğa küçük bir şişe içerisine yerleştirilmiş silah yağı ve silahın sökümünde kullanılacak olan bazı aparatları da ekleyerek arızanın derhal giderilmesini sağlayacak pratik bir yöntem tasarlamış oldular.
Ölümcül İsabetlilik:
M1 Garand’ın ateş gücü ve işlevselliğinin yanında sahip olduğu yüksek isabetliliği de onun bir diğer önemli özelliği durumunda. Bu yüzden bu silah ABD ordusunun standart piyade tüfeği görevinden emekli olduktan sonra bile Amerikan keskin nişancıları için uyarlanmış olan M1C ve M1D versiyonları ile uzun yıllar hizmet etmeye devam etti. Hatta günümüzde bile bu silahın yeni versiyonları keskin nişancılar, sportif atıcılar ve avcılar tarafından beğeniyle kullanılmakta.
M1 Garand ve Türkiye
M1 Garand’lar TSK bünyesine ilk kez Kore Savaşı sırasında Mauser’lerin yerini alarak girdi. 1970 yılına kadar geçen süreçte toplamda 312.000 adet M1 Garand ve M1 Karbin’i envanterine ekleyen TSK, Amerikan ordusundan sonra en fazla M1 Garand’a sahip olan ikinci ordu oldu. G3 piyade tüfeklerinin zamanla yerine geçmesiyle M1 Garand Türk ordusundaki önemini kaybetmiş olsa da günümüzde hâlâ Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı gibi seramonik birliklerde ve acemi askerlerin eğitiminde kullanılmakta.
Eleştirel Yaklaşım: M1 Garand’ın İyi, Kötü ve Çirkin Detayları
Üretildiği dönemde çığır açmış olsa da bir çok artısının yanında M1 Garand da diğer tüm silahlar gibi bünyesinde bazı sıkıntıları barındırmaktaydı. İşte bu yüzden bu silahın pozitif ve negatif özelliklerini kıyaslayarak onu daha yakından tanımış olacağımızı düşündük.
I. İyi:
a) Ateşleme Mekanizmasının Boyutu ve Ağırlığı:
M1 Garand’ın ateşleme mekanizması oldukça özenli bir şekilde boyutu ve ağırlığı minimuma indirecek şekilde tasarlanmıştı. Dönemin kurmalı (bolt action) tüfeklerinin kurma kolu ve sürgüsünün kapladığı alan ve sebep olduğu ağırlık bu yarı otomatik tüfekte yoğun prototipleme çalışmaları sayesinde azaltıldı . Bu sayede daha az yer kaplayan M1 hafifleyerek askerlerin kullanımı için daha uygun bir tüfek haline getirildi.
b) Sürgünün Kilitlenmesi:
M1 Garand’a kadar üretilmiş olan gazlı sistemle çalışan yarı otomatik tüfeklerde atış sırasında sürgünün kilitlenmesi eylemi bir çok sıkıntı doğurabilmekteydi. Ancak bu silahın sürgü kilitleme mekaniğinde yapılan yapılan yenilikle birlikte bu sıkıntıların önüne geçilebilindi. M1 Garand’dan çok sonra üretilen ve günümüzde hâlâ kullanılmakta olan AR-15 ve AK serisi tüfeklerde kullanılan sürgü kilitleme sisteminin M1 Garand’dan miras kaldığı belirtmekte fayda var.
c) Besleme Mekanizması:
Başlarda da değindiğimiz gibi M1 Garand’ın en fazla öne çıkan özelliklerinden bir sahip olduğu yüksek ateş gücüydü. Tabi bu ateş gücünü devamlı kılabilmek için silahta başarılı bir besleme mekanizmasının da var olması gerekmekteydi. Springfield Şirketinin tasarımcıları bunun için ideal bir şarjör sisteminin arayışına girdiler. O yıllarda yeni yeni piyasaya sürülmekte olan otomatik silahlardaki gibi kutu tipi şarjör kullanmak böyle bir silah için pek de mantıklı olmadığı gibi aynı zamanda masraflıydı da. Bu yüzden tasarımcılar ‘En-Bloc’ olarak adlandırılan besleme mekanizmasını geliştirdiler. Bu mekanizma için de 8 mermilik bir kapasiteye sahip olan ‘bağ (clip) tipi şarjör’ esas alındı.
d) Üretim Mühendisliği:
Daha önce bir çok fabrikanın üretim bölümünde çalışmış olan baş tasarımcı John GARAND, M1 Garand’ı tasarlarken silahın üretimi aşamasında ortaya çıkabilecek sıkıntıları da göz önüne alarak seri üretimin en hızlı şekilde yapılmana olanak sağlayacak bir tasarım yapmıştı. Böylece tüm Amerikan ordusuna dağıtılacak olan bu silahın en kısa süre içerisinde üretimi gerçekleştirilebildi.
II. Kötü:
a)Gazlı Sistem:
II. Dünya Savaşı öncesinde gazlı sistem kullanan yarı otomatik tüfekler dünya genelinde çok fazla ilgi göremediler. Çünkü bu sistem yeni gelişmekteydi ve denemeler genel olarak olumsuz sonuçları gözler önüne sermişti. M1 Garand’da kullanılan gazlı sistem ise o güne kadar denenen gazlı yarı otomatik tüfekler arasında en başarılı olanıydı. Ancak bu silahın gazlı sisteminin büyük bir kusuru vardı. M1 Garand’a yerleştirilmiş olan gaz kanalı silahın ön kısmında ek bir ağırlık artışına neden olmuştu. Bu ağırlığı dengelemek için silaha bazı başka ağırlıklarda eklenmek zorunda kalındı ve sonuç olarak silah hantallaşmış oldu.
b) Besleme Yuvasının İç Mekanizması:
M1 Garand’ın besleme mekanizması silahın iyi özelliklerinden bahsederken değindiğimiz gibi dönemi için oldukça başarılı bir tasarımdı ancak uygulamada bazı sorunlarla karşılaşabilinmekteydi. Bu sorunlardan en önemlisi gerdelin horoz mekanizmasını sıkıştırmasıyla ortaya çıkmaktaydı. Bu durumda silah tutuklukluk yapabilmekteydi. Bir diğer sorun da şarjör fırlatma mekanizmasının gaz pistonunun etkisiyle arızalanmasıyla ortaya çıkmakta idi. Bu durumda şarjördeki mermiler bitmeden tüfek şarjörden atılıyordu.
c)Döner Parçaların Birlikte Hareket Etmesi:
M1 Garand’ın iyi yönlerinden bahsederken silahta bulunan dönerli kilit sisteminden bahsetmiştik. Bu kilit sistemi dönemin koşulları içinde ideal bir şekilde tasarlanmış olsa da ender olarak sıkıntı çıkarabilmekteydi. Gaz pistonunun aşırı sürtünmeye maruz kalması, gaz basıncının yetersiz olması veya sürgü taşıyıcının fazla sürtünmeye maruz kalması durumunda kilit başı kendine has dönme işlemini gerçekleştirememekteydi.
III. Çirkin:
M1 Garand’ın dış tasarımında önemli bir kusur bulunmaktaydı. Silahın sürgüsünün üzeri tam olarak koruma altına alınmamıştı ve bu da sürgüyü sürekli olarak olası darbelerek açık tutmak demekti. Ayrıca silahta bulunan aralıklar sayesinde silahın mekanik aksamına toz ve kir çok basit bir şekilde ulaşabilmekteydi. M1 Garand toza ve kire dayanıklı bir silahtı ancak küçük taş veya ahşap parçalar bu aralıklardan içeri girdiği takdirde silahın zarar görmesi kaçınılmaz bir hal almaktaydı.
Yılmayan Bir Silah Dehası: J. C. GARAND
1936 yılında üretilmeye başlandıktan sonra kısa süre içinde Ameikan ordusu tarafından benimsenen .30 kalibrelik
M1 Garand, orduda ‘1903 Springfield’ tüfeklerin yerini almayı başardı. M1 Garand’ın tasarımcı Fransız asıllı bir
Kanada’lı olan John Cantius GARAND 12 yaşında okulunu terk etmiş bir tekstil işçisiydi. New York’a fabrikalarda
iş bulmak için göçen J. C. GARAND, I. Dünya Savaşının başladığı yıllarda kendi çabalarıyla araştırmalar yaparak
kendini silah mekaniği alanında geliştirmeyi başardı. Bu yıllarda tek başına yaptığı hafif makinalı tüfek tasarımıyla
orduya başvurdu. J. C. GARAND’ın tasarımı kabul edilmedi ancak kendini geliştirmesine müsade edilerek o yıllarda
ordunun resmi silah üreticisi olan Springfield Armory’de işe alındı.