ATICILIKTA TEKNOLOJİ VE FİZYOLOJİ

    Tabanca ve tüfek atışlarında performans artışının sağlanmasının farklı yolları bulunur.

    Gelişen teknoloji ürünleri ile beraber iyi entegre olmuş silahların kullanımında isabet oranı daha yüksektir. Bunun gerçekleşmesinde fiziksel performans değerleri rol oynayabilir. Mermi, silah ve hedef konuşulurken bunu kullananın çeşitli beceri ve özellikleri ön planda değerlendirilir.

    Özel kuvvetler ya da stratejik hedef yönelimi kapsamında sürekli eğitimde tutulanların zamanla yeni silahlara olan alışkanlıklarında sorun yaşanabilir. Temin edilen tabanca ve tüfeklerin özellikle vücuttaki üst ekstremiteye uyumu sıkıntılı olabilir.

    Benzer sorunlar sportif atıcılıkta da yaşanır. Kış mevsimine çoktan girmiş ülkelerde başlayan Biatlon yarışmalarını izleme şansı bulanlarımız varsa onların ne kadar ileri teknoloji ürünü silahları kullandığı görülecektir. Ayaklarındaki ince kesitli kayaklarla ilerlemeye ama hızlı olmaya gayret ederlerken atış istasyonlarında nişan almaları ve atış uygulamalarındaki görüntüleri oldukça ilginçtir. Aşırı derecede aerobik dayanıklılık yanında lokal kassal kuvvet ve kontrol altında tutulmaya çalışılan kalp atım hızı başarılı atışların temelini oluşturur.

    Kassal kuvvetin temeli maksimal kuvvettir. Bir defada kaldırılabilen en yüksek kuvvet değeri atıcının antrenmanları esnasında kullanacağı yüklenme şiddetinin belirlenmesinde önemli bir faktördür. Genel olarak analiz edilirse bu tür sporlarda kuvvette dayanıklılık baskın şekilde etkilidir. Tıpkı bir kürek sporcusunun mesafesi 2 km olan parkurda her çekişte çok güçlü bir kuvvet uygulaması ama buna karşın sürekli aynı tempoda kalabilmeyi sağlaması örnek olarak gösterilebilir. Atıcılıkta da benzer bir tablo görülür. Silah ağırlığı tek defalık olarak kaldırılabilir limitlerde olsa bile atışlardaki frekans artışları lokal ağrılara neden olur. Bunu önlemenin yolu sportif antrenmandan geçer.

    Antrenman öncesi gerekli olan bazı parametrelere göz attığımızda karşımıza ummadık bir durum ortaya çıkar: Kan… Eğer kan olmasaydı vücudumuz nasıl hareket ederdi bilemem ama hem enerji hem de oksijen için çok önemli bir taşıyıcıdır. Vücudumuzda 5-6 litre civarında kan bulunur. Bu yaşam sıvısı vücut ağırlığının % 8’ini oluşturur. Kanın % 40-50’sini çeşitli hücreler, % 50-60’ını sıvı özellikli plazmadan oluştuğu bilinmektedir. Şimdi bu kısa bilgilerde sonra oksijeni taşımakla görevli ve adına alyuvar dediğimiz hücrelere göz atalım: Alyuvarlarda bulunan hemoglobinler oksijenin taşınmasında doğrudan sorumludur. Soluduğumuz gaz oksijen midir? Hayır! Biz, içinde % 21 oranında oksijen bulunan ve adına hava denilen gazı soluyoruz. İşte bu gazı tüm hücreler hemoglobine bağlanmış şekilde gelen kan ile kullanabiliyorlar. Enerji maddeleri de öyle.

    Silahımızı aldık. Gücümüz iyi. Atışlarımıza başladık ama süre uzadıkça yoruluyoruz. Bunun birkaç sebebi var. Kaslardaki enerji kaynaklarının azalıyor. ATP, CP, laktat derken glikojenleri de kullanıyoruz. Daha da ileri gidersek yağ asitlerini… İşte bu döngüyü pozitif şekilde yaratabilmenin arka planındaki görüntüsü uygun dayanıklılık antrenmanlarıdır. Bu yüzden silah kullanıcısının dayanıklılık özelliğinin iyi olması gereklidir. Bu arada kasların ne kadar oksijen tükettiği sorgulanmalıdır. Atıcılarda dakikada kilogram başına mililitre cinsinden tüketilen oksijen miktarı ne kadar yüksek olursa performans o kadar yüksek olacaktır.

    Silahın gelişmiş teknolojik malzemelerle üretilmesi ve tutuş kolaylıkları, ateşleme mekanizmaları yanında biyomekanik yasalar ve fizyolojik parametreler birlikte değerlendirilmelidir. Antrenman ve müsabaka koşulları, aşırı nem ve ısılarda atış, aşırı irtifa farklılıkları, beslenme ve sıvı kullanımı alışkanlıkları atış ve isabet performansını doğrudan etkilemektedir. Sanıyorum burada da bilimden faydalanmak gerekiyor. Zor değil… Biraz sabır ve özenli çalışmalar bizi başarıya taşıyabilir…

    CEVAP VER

    Please enter your comment!
    Please enter your name here