Birçok aile ve topluluk dünyanın silahlardan arınmasını istiyorlar. Silahların yasaklanmasını, asla ruhsat verilmemesi için çeşitli örgütler kurarak mücadele ediyorlar.
Bazen çok tirajik olaylar gelişiyor. Okullara yapılan silahlı saldırılar sonucu içimiz burkuluyor. Silah kullanılarak yapılan cinayetler içimiz ürpertiyor.
Bu saldırıların birinci nedeni kötü eğitim ve yanlış kültür politikalarının eseridir. Bu tablo her ülke için farklı renkler taşıyabilir. Silah caydırıcı bir güçtür. Bir yazımda, kaynak olarak bir arkadaşımın görüşlerinden yola çıkarak isteyen herkese silah ruhsatı verilsin demiştim. Bu yazıma bilmiyorum tepki gösterenler oldu mu? Pozitif görüş bildirenler yakın çevremdeki bazı dostlarım olmuştu. En basit bir örnek vermek gerekirse, silahla işlenen cinayetlerin büyük bölümünün ruhsatsız tabancalarla yapıldığı görülecektir. Ruhsatlı bir silahla aynı davranışı göstermek başka bir davranış modelidir.
Her ulusun tarihine bakın, ne yazık ki silah zoru ile kaleler ele geçirilmiş, ülkeler fethedilmiş. O zamanın koşulları belki bunu gerektiriyordu. Önce oklar, kılıçlar revaçta iken sonra tüfek ve toplar devreye girmiştir. Haklı ya da başka gerekçelerle topraklar el değiştirirken bunların sebep ve sonuç ilişkileri derin bir analizle çözülmelidir.
Yakın zamana kadar benzer tablolar derin acılar içinde izleniyordu. Ne yazık ki, diplomasi yolu ile çözülebilecek birçok konu nedendir silahlarla, ya da güç gösterileri yolu ile çözülmeye çalışılıyor. Yakın geçmişimizdeki Bosna-Hersek Dramı, onu izleyen Irak işgali, Suriye’de yaşananlar, Doğu Türkistan olayları, yakınımızda duran Suriye…
Orta Afrika’da, Somali’de, Myanmar’da ve daha birçok Dünya ülkesinde çeşitli kaynaklara bağlı çatışmalar ve bununla bağlantılı trajedileri izlemeye devam ediyoruz. Kimse durduk yerde savaşmak ve kan dökmek istemez. Ancak insanlar bulundukları yerlerde eğer yiyecek ve içecek konusunda sorun yaşamaya başlarsa göçe zorlanırlar. Verimli topraklar, daha iyi bir gelecek kaygısı ön plana çıkınca durumlar değişebilir. Nitekim çoğu göçler sonrasında yeni yerleşkeler, ülkeler topraklar ve kültürler ortaya çıkmıştır. Bu görünüm farklı bir Dünya coğrafyasını oluşturmuştur.
Buralardan tekrar silaha gelirsek, bu araç bir caydırıcı güçtür. Eğer silahınız varsa, karşınızdaki sizin silaha sahip olduğunuzu biliyorsa son derece temkinli davranacaktır. Bu bireysel olduğu kadar toplumsal olarak da benzer özellikler taşır. Ülkelerin silahlanması ilk bakışta yüksek giderler ya da yüksek savunma harcaması şeklinde görülse de aslında ülke topraklarının bütünlüğü ve başka koşullar nedeni ile normal karşılanması gereken bir davranıştır.
“Silaha harcayacağımıza bu paraları, sağlık ve eğitim için kullanmalıyız” diyen büyük bir kesim bulunuyor. Peki, o halde Osmanlı Devletini de içine katarsak 800 yıl içinde neden marka olabilecek silahları, topları, mermileri icat etmedik? Evet, zamanında o günün koşulları içinde silah yaptık, tüfek, tabanca, top mermilerini ürettik. Onları kullandık. Asırlar geçmiş olsa da bu sektörde henüz yeni markalarımız ortaya çıkmaya başladı. Sektörün kurumları ve insanları çok çileli yıllar geçirdi. İtalya ve Birleşik Devletlerdeki bu alandaki müthiş atağımızı biliyorum. Bu çabalar bir endüstri ve aynı zamanda bir pazarlama stratejisidir.
Silah yalnızca savaş için değil, yaşam için, doğa için, insan için gerekli bir şeydir. Bu yüzden silahtan korkmayalım. Silahları destekleyelim. Şimdilik sportif atıcılıkta, avcılıkta kullanalım. Yeri geldiğinde başka amaçlara hizmet edebilir anlayışını bir caydırma aracı olarak değerlendirebiliriz. Bunun kararının verilmesinde diplomasi becerimiz, eğitim düzeyimiz ve kültür anlayışımız belirleyici olacaktır!.