Atıcılık: Soluksuz Kalma Sanatı!..

    Yirmi Sekizinci Dünya Üniversiteler Yaz Spor Oyunlarına katılan Atıcılık Milli Takımımız altın madalya kazandı.

    Büyük tesadüf, ben de oraya ekip şefi olarak katılmıştım. Müsabakalar sonrası öğrenci sporcularla sohbet etme dışında çok önemli bir görüşme yapma fırsatım oldu. Başarıyı konuştuk, konuşalım derken ortaya çok ilginç sonuçların çıktığı bir tablo geldi. Bir önceki yazımda atıcılık gelişir mi diye bir başlık attığımda karamsar bir yazı ortaya çıkmıştı. Güney Kore’nin Gwangju kentindeki bu sonuç, yazıma inat bir cevap oldu aslında. Atıcılık Üniversiteye girmezse başarıların gelemeyeceğini, ısrarla Üniversitenin bu spora el atması gerektiğini paylaşmıştım. Orada alınan dereceler bir şekilde içimizi serinletti.

    Atıcılık görünüşte kolay gibi görünen ama teknik olarak farklı ve ciddi biçimde mühimmat gerektiren bir spor. Hedefi vurmanın çok değişik formları var. Her bir sınıfın kendine özgü özellikleri dışında beslenme, ulaşım, antrenman ve ön görülemeyen başka koşullar atıcılıktaki performansı etkiliyor. Öyle ki, tabancada ilk yedi atışta çok iyi giderken son üç atışınızın tamamını yedi üzerinden yapabilirsiniz. Bu sonuç size birinciliğe değil ancak birdenbire dördüncülüğe taşıyabilir. Sportif atıcılık, ülkeler için bir prestij sporudur. Kabul etmeseniz bile sizin yüksek isabet başarınız aynı zamanda bir caydırıcılık sanatının ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Uzun mesafe ve yüksek prezisyon gerektiren atışlardaki başarılar size olan ilgiyi farklılaştıracaktır. Bu durum yalnızca tabanca ve tüfek atışlarında değil, savunma amaçlı silahlar için de gereklidir.

    Toplar, makineli tüfekler, uçaktaki silahlar ve daha birçok silah türleri için benzer bilgileri vermek zorundayım. Hızla ilerleyen bir F-4 pilotu, kokpit camı ve kendi kaskının camı arasındaki ışık algılama sürati geçişlerinde hedefe kitlenmede bunun silisyum kalitesi ile ilişkili olduğunu anlayamaz. Ani ışık değişikliklerinin hedefi vurmadaki negatif etkisini azaltmak başka bir çalışma konusudur. Ve daha garip sayılan bir an: Hedefe kitlendiniz, o sırada soluksuz kalıyorsunuz. Bu satırların sahibi de birçok atışında soluksuz kaldı. Hedefleri vurdu. Ama bunların tamamı bir eğitim hadisesidir. Soluksuz kalma hali, ne yazık ki eski atıcıların efsane olmuş bir anlatısıdır. Atışta soluksuz kalma günleri eskide kalmıştır. Yeni bilgiler bunun tam tersini söylemektedir. Atış esnasında soluksuz kalınmaz. Nefes alınır, verilirken hedefe nişan alınır, en uygun zamanlamada atış gerçekleştirilir. Bunun dışındaki bilgiler ya geçici sonuçlar verir ya da başarısız bir müsabakadır.

    Ama doğrusunu söylemek gerekirse, atıcılık soluksuz bir çabadır. Zordur, günde en az iki kez antrenman yapmak gereklidir. Ara verme gibi bir şey söz konusu değildir. Dinlenmeniz bile kontrol altındadır. Ne kadar su içeceksiniz, menüde neler olacak, günde kaç öğün yenmelidir sorularına kadar her noktada derin bir yaklaşım gereklidir. Bu yazımı birkaç dakika içinde yazdım. Nerdeyse soluksuz biçimde. Ama atıcılık için çok geç kalmadan soluksuz bir çalışma dönemine geçilmesini öneriyorum. Sporcularımızın bazı motorsal özellikleri testlenmelidir. Çıkan sonuçlara göre yeni egzersiz programları uygulanmalıdır. Anladığım kadarı ile bunu atıcılık camiası da istiyor.

    Bu açılardan bakarsak, başarılar tesadüflerle değil, antrenmanla gelir. Bu gerçeği bilemezsek işte o zaman soluksuz kalırız!.. O halde, çalışmak için soluk alalım…

    CEVAP VER

    Please enter your comment!
    Please enter your name here