Dünya Şampiyonumuz Oğuzhan Tüzün ile İstanbul Avcılık ve Atıcılık Spor Kulübü’nün İstinye sırtlarında yer alan atış poligonunda bir araya gelip genç yaşta elde ettiği başarı hikayesini ve hedeflerini onun ağzından dinledik.
Atıcılık sporuna nasıl ve ne zaman başladın?
O.Tüzün: Diş hekimi olan babamın sayesinde 1996 yılında 14 yaşındayken başladım, şimdi 31 yaşındayım. Başladığımda da ilk dediğim şey “dünya şampiyonu olacağım” dedim ve oldum. 1999 yılında gençlerle Türkiye’nin ilk dünya şampiyonu olarak serüvenimiz başladı. Başladığım yıllarda benim sansım, Avcılar’daki kulübümüzün devletin poligonuna yakın olmasıydı.
Florya’dan buraya babam getiriyordu. Beni sabahtan bırakıyor, işe gidiyordu. Ben de sabah 8’den akşam 10’a kadar burada takılıyordum. Benim gibi 3-5 arkadaş vardı. Babalarımız bizi hep destekledi, bu destek olmasa olmazdı. Ancak yıllar içerisinde kala kala bir ben kaldım.
Ava gidiyor muydun hiç?
Gerçek anlamda ilk 1996 yılında gittim. Daha öncede ava meraklı olan babam beni ava götürüyordu. Ama küçüksün yanında yürüyorsun, işte bıldırcın kaldırmaya çalışıyorsun. Klasiktir, bütün avcı arkadaşlarımızın babalarının yanında oğullarının yaptığı iş budur. Başlangıç böyle, ondan sonra dedi ki babam “Sen bu işi yapacak mısın, yapmayacak mısın” Çünkü ben çok spor yapıyordum. Yüzdüm, orada şampiyon oldum bıraktım, basketbol oynadım onu bıraktım, futbolu oynadım bıraktım. Babam haklı olarak “bırakacak mısın bırakmayacak mısın? dedi. Ben de ona “baba ben bunda milli olurum” dedim. Bunun üzerine babam da “tamam o zaman sana iyi bir tüfek alayım” deyip bana Beratta tüfek aldı. Yıldızlarda şampiyon olup rekorlar kırınca, babam İtalya’dan hemen bir Perazzi getirtti.
Yabancı atıcılarla kıyaslamak gerekirse 14 yaşında bir şampiyon olarak neler hissediyordun?
Mesele kabiliyet. Birçok imkanınız olabilir ama kabiliyet yoksa hiçbir şey olmaz. Benim kabiliyetimin onlardan üstün olduğunu hissediyordum, bu bir hissiyat.
14 yaşında bir aylık bir avcıyken bu duygularlar antrenöre dedim ki “dünya şampiyonu kim var Türkiye?” diye sordum, “yok” dedi. “Nasıl yok! Dünya şampiyonu olmaz mı bu sporda; bizim ata sporumuz” dedim. “Yok” dedi tekrardan “İyi ben olacağım o zaman” dedim. Güldü “hadi hadi olursun” dedi. Ben de “Ben olunca ben de sana güleceğim” dedim. Gerçekten böyle bir konuşma geçti aramızda. Akabinde 1996 yılında, 17 yaşında Türkiyenin ilk dünya şampiyonu oldum. Ve 2000 olimpiyatları için WhiteCart hakkını rahmetli eski federasyon başkanımız Metin Sertoğlu bana kullandı ve böylece atıcılık dalında olimpiyatlarda yarışan en genç sporcu oldum. Böylece olimpiyat serüvenimiz de böyle başladı.
Olimpiyatlarda hangi marka tüfeği kullandınız?
2 tanesinde Perazzi 1 tanesinde Beretta. Arada bir değiştiriyordum. Beretta’nın çok iyi bir tüfeğini hediye ettiler onunla attım 5 yıl. Çok randımanlı mıydı diye sorarsanız, o zamanki bilgimiz daha azdı. Şimdi olsa o tüfekle de atarım yani bir sıkıntı yok. Ama o zaman anlamadığımız bir şeyler vardı çözemedik; yani iyi atıyoruz, antrenmanlar çok iyi, her şey çok iyi, ama atamıyorduk! Dediler ki Perazzi olacak maşa yaylı olacak. İyi tamam dedik. Bir tane maşa yaylı Perazzi yaptırdık italya’da. Mario Perazzi ile babam çok yazıştı, konuştu, tanıştı. Mario’nun babası vardı, Daniel Perazzi. Onunla çok görüştü, neticede babalar samimi oldu. Ondan sonra ben Perazzi’ye geçtim. Perazzi’ ye geçtik ama hiç bişey bilmiyoruz. Tüfeğim geldi, kundağını ayarladık, atmaya başladık. Çok da iyi skorlar attım yine 2-3 tane Türkiye rekoru kırdım ve 1999 yılında Perazzi ile Dünya şampiyonu oldum. Şampiyon olunca Mario, bana bir tane gravürlü güzel bir Perazzi tüfek hediye etti. O zaman Türkiye’de benim gibi sporcunun elinde yoktu öyle bir tüfek.
Kaç tane tüfek var şu anda elinizde?
Bugün Ata Arms’ın benim için hazırlayıp hediye ettiği tüfekle, toplam 7 oldu.
Şampiyonluk nasıl geldi?
1998 yılında dünya şampiyonasına gittik, tecrübesizlik ve heyecan nedeniyle müsabakada iyi atamadım. Normalde 117 atmıştım Türkiye şampiyonasında, o skoru atsam orada. ilk 3’e girecektim, atamadım ama maalesef. Orda yanlış hatırlamıyorsam 107-108 gibi bişey atmıştım. Tabi öyle olunca kendi kendime çok üzüldüm. Ertesi sene İtalya’da ilk gittiğim müsabaka gençlere özel bir dünya kupasıydı. İlk gün birinciydim 72 attım “bayrağı sen tut” dediler, 17 yaşında bir çocuğuz sonuç itibari ile ve insan bir anda heyecanlanıyor ikinci gün bir heyecanlandım 5. İstasyondan 4 tane manke attım yani.
Ertesi gün 21’de 21 attım, hiç unutmuyorum 113 yaptım. Beşinci oldum, tabi ertesi akşam gece saat 3’te yola çıkıp dünya şampiyonasına gidiyoruz; asıl müsabaka o. Dünya şampiyonası öncesi bu bir granttı. Ama biz tabi Grant olsa, grantı anlayacak durumda değiliz ki. Yurt dışında müsabaka gidiyoruz yani, şampiyonluğa gidiyoruz hepimiz öyle. İtalya’dan Hamburg’a, Hamburg’tan Stockholm’e oradan da Finlandiya Tampere’ye uçtuk. Tam 24 saat. Ancak yola çıkarken Metin Sertoğlu’na dedim ki, “Metin amca bu fişekler nasıl gider?”. Dediki, “oğlum at valize gider”.“Tamam Metin amca” deyip fişekleri valize koydum.
İtalya’da durdurmadılar bizi ama Hamburg’da Alman Polisi durdurdu. Dediler, “Fişek var” dedik “evet var!” Çıkartın, dediler bize, fişekleri çıkartıyoruz bende 600 tane fişek var, benim dışımda 700-800 tane daha çıktı. Toplam 1300 tane fişek var. Metin sertoğlu dedi ki “Oğlum savaşa mı gidiyoruz!”, “Metin amca sen dedin, koyduk bizde” dedim. Hamburg’ta fişeklerimizi bırakıp tekrar uçağa bindik, Metin amca arkamıza gelip “oğlum fişekleri de bıraktınız ne yapacağız?” dedi. “Olur mu yarısını çıkartmadım ben orda, ne yapacağım” dedim. Gerçekten de yarısı çantamdaydı ve o fişeklerle şampiyon oldum. Stockholm’te 8 saatlik bir bekleme vardı. Dediğim tek şey vardı “Dünya şampiyonu olacağım” diyordum. Benimle gelen herkes bilir, Cemil Cemali, Ali Rıza abi, Milli takım antrenörü, babam, rahmetli Metin amca ve eşi. Herkese bunu dedim, “ben şampiyon olacağım” dedim. Artık bana “yeter sus, olacaksan da ol” diyorlardı.
Bu özgüven nereden geliyordu peki?
İtalya’da kaçırdığıma çok hırslandım çünkü ve müsabakaya gittik, müsabakada atışa başladı. Hiç unutmuyorum ilk gün gittik, bir antrenman yaptık 22-23 attım. Uçaktan indik 3 saat sonra antrenmana gittik. İkinci gün, müsabakanın birinci günü iki seri atılıyor 23-23 attım. Ama 23 atıyorum ilk 5’te bir manke, son 5’te bir manke çıldıracağım yani. Sonra ikinci gün başladık bir 23 daha attım. ilk 5’te bir tane verdim. Son 5’te bir tane orta verdim. İlk 5’te değil 10. plakta falan kaçırdım. Neyse 4. seviyeye çıktım “Dikkatli at” dedim; 2. plağı kaçırdım. Dedim “Oğuzhan yine en kötü 23 atarsın”. Geldiğimden beri 4 tane 23 attım. Vurmaya bir başladım, en son plakaya dedim ki “bunu kaçırıp 23 atma, vur!” Onu vurdum 24 attım. En son seviyeye çıkarken bir tane Yeni Zelandalı atıyor. O birinci adam, ben dördüncü adamım.
Hiç unutmuyorum atışa başladık biz. Ama saymıyorum, çünkü İtalya’da kaçırmamın nedeni sürekli tabelaya “kaç atıyorum, ne yapıyorum, ne ediyorum” diye bakmamdı. Dedimki bu sefer bakmayacağım, tabelayla hiç ilgilenmiyorum ama Yeni Zelandalı benim önümde, biliyorum. Saymadım ama diyorumki “10 plak falan atmıştır herhalde”. Neyse biz başladık atmaya tam bu sırada Yeni Zelandalı kaçırdı. Daha sonra 5. Plakayı da kaçırdı. “ilk 5’te 2 tane kaçırdı. “bu bizden beter” dedim ve vurmaya devam ettim bu arada. Bir baktım son 5’e gelmişiz. Adamda 4 tane manke var, adamı da sayıyorum hala. Yani aslında saymamak lazım ama. Neyse vurdum vurdum son plakta, o bir tane daha kaçırdı, 5 tane manke yaptı. “ohh 5 tane kaçırdı aptala bak” dedim. Ben son plaktaydım, hiç unutmuyorum üçüncü istasyonda atıyorum son plağım sol plak keskin bir sol, bir vurdum toz oldu, bir tane de havaya attım parça falan yok yani. Arkadan bir ses, “En büyük Türkiye” babam bir fırladı bir yumruk attı çöp konteynerına, konteyner yamuldu. Meğerse adam birinci durumdaymış ve biz aynı puandaymışız. İkimiz çekişiyormuşuz. O 113 attı, ben 118 attım dünya şampiyonu oldum. Dediler ki “Şampiyon oldun!”. “Nasıl oldum” diyorum, tabelayı görmeden de insan inanamıyor sonuçta.
Gittim tabelaya baktım inanmak için. 2000 yılında ise Avrupa 3. oldum. O da bir başka macera. Bütün müsabakalarda normal bir gidip laylaylom yapmak yok. Avrupa şampiyonasına gideceğiz, pasaport işleri oluyor, babam dedi ki “ben geleceğim”. Federasyon gelemezsin dedi. Pasaportunu vermediler, yeni pasaport çıkarttı ve müsabakamın 2. gününe geldi son gün. Son gün antrenör topladı bizi dedi ki “beyler 3 kişiyiz, 3 kişi 75 atış var; 70 atarsanız takım 3 olur”. Bir arkadaşımız var Gürkan Uysal, bizden biraz zayıf atıyor; dedi ki “bu 20 yirmi atar”. Bize 2 tane 25 kaldı, Zaferle bize. Biz çıktık seriye ben “25 atarım” dedim, Zafer’e baktım oda bana baktı, 25’ler tamam. Gürkan 20’yi attı. Hızlıca sıra bizde Zafer atıyor, ben burada 25 atarsam finale gireceğim. Atışa girdik atışta 25 attım herkes seviniyor, ben “sevinmeyin” dedim. Öbür tarafa koşuyorum. Zafer, 23. plakada 24 attı. Ama şansa Filandiyalı’lardan biri seri kaçırdı. 3 puan silindi, biri de hakemlik yapmadı 1 puan daha silindi. Biz takım halinde ikinci olduk. Sonra finale girdim, dedim “siz rahat olun ben atacağım”. Final uzadı “sıkıntı yok, siz rahat olun, ben alacağım” dedim. Tamam dediler. Bir girdik 24, ikinci de baraja kaldık, barajda bir tane çocuk, bunu kestim, öldüm, dirldim. İlk plakta barajı verdik adama. O ikinci oldu ben üçüncü oldum. Sonra olimpiyata katıldık.
Olimpiyatlara katıldığında kaç yaşındaydın?
Yaşım dolmamıştı daha Eylül ayında gittim 17nin içindeydim, yıl olarak 18. Ama bitirmemiştim yani.
Rakiplerinin yaş ortalaması kaçtı o zamanlar?
Ortalaması 32’ydi.
Rakiplerin nasıl bakıyorlardı sana, sonuçta çok gençtin?
Çocuğun biri gelmiş. Şans vermiyorlardı. Yalnız şöyle bir şey oldu. Periello, İtalya’nın en iyisi o zaman. Periello ile atarken birini örnek alıyorsun yarışıyorsun. Öyle atıcılar birbirini bozmaya çok çalışır. Michael ile Avusturalyalı’lar ile antrenman yapıyordum ben genelde. Avustralyalılarla atarken hep bozmaya atışlar yapıldı. Çok hazır olmama rağmen kafa olarak değildim. Çok iyi atıyordum, her çıkan plakağı çok iyi vuruyordum, ama olmadı. Olimpiyat farklı bir olay. Bir kere devletin desteği olmadan olimpiyat kazanan kişi yok.
1999, 2000, 2001 art arda şampiyonluklar yaşadın ve 2002 yılında Dünya ikincisi oldun.
Evet, dünya ikincisi olduğumda bir iki üç aynı puanı attık. Shoot-off atışlarında yani berabere kalan atışlarda belli oldu. 3 kişi geçtik sıraya ilkini vurdu Edward. Zaten şimdi de çok iyi atıyor, ikinci ben ben de vurdum. Üçüncü şimdiki olimpiyat şampiyonu Cano Gras “banko” dedi kaçırdı. O üçüncü oldu, sonra vurduk vurduk; Edward kaçırdı, ben kaçırdım, vursak bir olacağız, bizde kaçırdık. Dünya ikincisi oldum. Sonra 2003 yılında Avrupa şampiyonasında kotayı aldım. 2004’te Avrupa dördüncüsü oldum. Aynı yıl üniversiteler arası dünya şampiyonasına katıldım. 119 attım, finalde 24 attım ve dünya rekoru kırarak üniversiteler arası dünya şampiyonu oldum.
Beretta ile çalışma ne zaman başladı?
2004’te başladı. Biliyorsunuz Beretta ile başlamıştım atıcılığa. Perazzi’yi çok seviyordum ama hep bir hayalim vardı. Berretta ASO 5. Beretta kimseye vermez bu tüfeği sponsorluk olarak. 30 bin euro değerinde bir silah çünkü hatta şimdi 40 bin euro civarında. 2 tane DT 10 verdiler “yok ben ASO 5 istiyorum” dedim. 3 tane DT 10 verdiler “yok ben bir tane ASO 5 istiyorum” dedim. Genel direktör Michael Conti “Oğuzhan, biz dünyada kimseye vermiyoruz bunu ama sana vereceğiz” dedi ve ben de Beretta’ya geçtim. Herkes silah değiştirdikten sonra başarılı olup olamayacağımı merak ederken Sidney’de 2004 yılında dünya kupasında ASO 5 ile müsabakamda 120 attım, finalde 24 attım ve şampiyon oldum.
Bir de tutuklanma hikayen var bildiğimiz kadarıyla?
Evet hiç unutmam, müsabakaya giderken silahın izin yazılarını THY koymadı. Tutuklandım Hong Kong’da 6 saat nezarethanede kaldım. Tek kişilik bir hücreye atıldım. Fotoğraflar falan bayağı korktum. Metin Sertoğlu bir yazı yazdı “Prangalarla şampiyonluğa, prangalı şampiyon” diye. Dışişleri Bakanlığı girmese daha kalırdık herhalde. Çünkü Hong Kong da polisin bile silah taşıması yasak.
2004 Atina olimpiyatlarında istediğin başarıyı elde edemedin neden?
Bunun için bir çok sıkıntıdan söz edebilirim. Kotayı kimim alacağı son ana kadar belirlenmedi, konsantrasyon sorunu yaşadık, kundağımda sıkıntılar vardı, antrenörle uyum sorumları yaşadık, sonuçta iyi olmadı atamadık. WhiteCard’ı alamayınca da alınamadı 2008 olimpiyatını kaçırdık.
2009’da tekrar Perazzi’ye geri dönüyorsun.
Evet, 2009’da Akdeniz oyunlarına gittik, oyunlarında çok iyi atamadım. Perazzi’ye geri döndüm. Perazzi’ye özel olarak yaptırdığım kundağı antrenörümle ayarladık. Ardından da gittiğimiz Avrupa Şampiyona’sında 123 attım; bir tane 23, dört tane de 25 attım. Tek fişek attım, 25 attım, dehşet bir skor. Bu başarının ardında kundak kadar şampiyonaya 2-3 gün önce gidip antreman yapmanın da olduğunu belirtmeliyim. Nitekim 2009 dünya şampiyonasının yapıldığı Maribor’a iki gün önce gittik ve antreman yapma şansı elde ettik. Müsabakada123 attım ilk defa yani çok uzun zaman sonra 123’u buldum. Finalde 23 attım toplamda 146 ile dünya üçüncüsü oldum. Hem Türkiye rekorunu kırdım, hem de olimpiyatlara katılım hakkı elde ettim. Hemen ardımdan “Oğuzhan geri döndü” dendi.
Bu arada evlendin?
Aslında 2007’de evlendim. Duygu da milli takımda skeet dalında atıcıydı. Öyle tanıştık ve evlendik.
İzmir’de düzenlenen Trap-Skeet- Double Trap Atıcılık Dünya Kupası Finali’nin son gününde altına uzandın?
Zor ama unutulmaz bir müsabakaydı. 120 ile finale üçüncü girdim, birinci 121 ile Atina Olimpiyatları Şampiyonu Rus Alexey Alipov, İkinci 120 ile 2004 Atina Olimpiyatları’nda bronz madalya kazanan Avustralyalı Adam Vella, ben ve dördüncü adam 2000 Sidney Olimpiyatları Şampiyonu Avustralyalı Michael Diamond. Hepsini çok da formdalar ve iyi atyor ben o sene hiç kupa alamamışım. Finale girdik, finalde tek fişek atiyoruz o zaman. Ama özgüvenim çok yüksek, finale kalırsam finalde ben bunları diye düşünüyordum. Çıktık 14’te 14 yaptım. Michael Diamond 14’te kaçırdı, ben vurdum, bir sonraki 5’te o vurdu, ben 15. plakağı manke yaptım ama üçüncü istasyonda bir tane sol plak var, biraz rüzgar nedeniyle çok basıyor. İlk seride 25 attığım seri aynı poligonda aynı şemaya atıyoruz; sol plaka çıktı ilkinde vurdum iki parça oldu iyi kıramadım yani, ikincide de duble dağıldı. Finalde daha üçüncü istasyonda çıktı 15. Plak, bir çıktı manke eyvah dedim gitti. Hemen bir geriye düştüm halbuki tam kafa kafaya gidiyorduk; Adam Vella kaçırdı, o zaman dedim ki “Oğuzhan artık kaçırmak yok, burada öleceğini bilsen artık kaçırmayacaksın.”
Son plaka kaçırdığım plak yani o gün vuramadım onu. Ancak alçak bastığını bildiğim için normalde sıfır noktasında tutarken namluyu ben biraz daha aşağı indirdim, biraz daha sola çektim. Arkada herkesin kalbi durdu o an, onu insan hissediyor. Plak böyle bir çıktı gördüm bir patlattım duman oldu. Zaten daha tüfeği açmamla trübün falan yıkılıyordu şampiyon olmuşum Türkiye’de bir müsabaka. Geçtiğin adamlar sıradan insanlar değil bu atıcılık sporunu 30 yıldır yapmış, senden 10 yaş büyük, tabi ortalık yıkıldı. Ve şampiyon olduk çok güzeldi. Sonra 2011 yılında olimpiyata kota almak lazım, eşim hamile! Avrupa şampiyonasında da 5 kota var orası hedef. Finallerde başarılı olup kotayı alınca tabi devletin imkanları geldi, rahatlama oldu 2011 yılı öyle geçti. 2012 yılı olimpiyat senesi herşey çok iyi hazırlanıyoruz gerçektende çok iyi atıyorum yani son 4-5 yıldır iyi atıyorum. Italya’ya çok gidip gelmeye başladım, ordaki insanlarla aramız iyi, kundak tüfek sıkıntımız yok, fişek sıkıntımız yok, özel fişekler yaptırdık olimpiyata hazırlandık. Olimpiyata hazırlanırken Londra’da bir test müsabakası var ama Diego ile çalışıyoruz. Bir ufak sıkıntı var arka pedimin kenarı inceldi, sıkıntı orda biliyorum. Italya’ya gittik ilk değiştirdiğimiz şey pet. Perazzi’nin pedi arkaya bir milim daha pitch koyduk bir antreman yaptık; 73 attım. Sonra müsabakada %99 attım birinci oldum. Clever, para ödüllü bir müsabaka, 700-800 euro ödülü vardı, onu kazandık. Bu bir efsane oldu, çünkü Clever müsabakasını atan kişi sayısı 520. Bunların hepsi İtalya’nın iyi adamları. 25, 25, 25, 24 attım. Birinci oldum, birinci olunca herkes Grande Tüzün dedi. Federasyon başkanı Grande Tüzün diye bağırdı, orda zaten tribün Tüzün diye inledi. İtalya’ya çok gidip geldiğim için bir çok dostum var, orada tanınıyor ve çok seviliyorum.
Olimpiyatlarda beklenti üst düzeydi; bu bir baskı mı oluşturdu sende?
Olimpiyata asıl sıkıntı, yiyecek sıkıntısıydı. Olimpiyatta 24 gün kaldık, 24 günde verilen 8 kilo var, yemek yiyemedik. Tüfeğin pitch açısı değişti, bunu daha önce de yaşamış ve düzeltmiştik. ama bu sefer kilo kaybından dolayı başka bir sıkıntı oldu, bunu orada değiştiremedik. Günü birlik İtalya’ya gidip değişimi gerçekleştirseydim, şampiyonluğum yüzde yüzü. O moral bozukluğuyla olimpiyattan döndüm, haftalarca tüfeği elime almadım.
Dünya şampiyonasına 12 antreman günü kala hazırlıklarına başladım. Bu arada antrenör Diego’nun kontratı bitti ve bırakıp gitti. Milli takım antrenörü Armağan oldu. Armağan ile gittik şampiyonaya, kundaktaki problem nedeniyle kötü atışlar yaparken Armağan’ın kundağa art arda bantlar çekmesiyle açıyı düzettik. Ardından atışlar 23-24- 25 oldu. Finale girdik. İlk 15’te 3 kaçırdım ve iyi atıyordum. Sonraki atışlarda bakış açımı da değiştirdim, biraz daha havadan bakarak attım ve hepsini vurdum. 10’da 10. Ve 2010’daki gibi yine şampiyon oldum.
2013 nasıl geçiyor?
Bu yıl çok iyi gidiyor, çok başarılı bir hazırlık dönemi geçirdim, hayatımdaki en iyi devre. Kendi rekorumu kırdım. 124 yaptım müsabakada.
Hayatın sadece profesyonel sporculuktan mı ibaret?
Yok hayır, ben öğretmenim. Şu anda Bahçeşehir Boğazköy Ortaokulda Beden Eğitimi öğretmeniyim. Atıcılık hobim. Profesyonel olarak bu işten para kazanmıyorum.
Oldukça pahalı olan bu sporda seni destekleyen sponsorların var mı?
Resmi olarak sponsorum şu anda yok. Ancak 8 yıl oldu, üzerimde hiç logosunu taşımadığım halde bana destek olan Opet var. Biliyorsunuz fişekler en büyük maliyet kalemlerinden biri. Opet yıllık fişeğimi önemli bir kısmını hiçbir beklenti olmadan temin ediyor. Bir kısmını da RC firması sağlıyor. Geriye kalanları da kulüp, bölge ve federasyon desteği ile hallediyoruz.
Silah sponsorun kim?
Sponsorum yine aynı Perazzi. Tüfeklerini kullanıyorum ancak hiç para para almıyorum. Maurro, benim çok samimi arkadaşım. Eşim Duygu, Beretta ile atıyor, Beretta sponsoru onun. Ama ben Perazzi’ciyim.
Atıcılığa yeni başlayanlara yerli tüfek tavsiye eder misin?
Yeni gelen atıcıya şunu söylüyorum bir Beretta 686 almanıza gerek yok; çünkü o zaten bir yere götürmeyecek seni. Ne olacak zaman kaybı, neden 686 alacaksın diyorsun ki ayarlı kundak iyi, o ayarlı kundak zaten sana göre değil ki. Arka açısı sana göre değil, uzunluğu değil, el yeri değil, nasıl olacak. Ama yerli tüfekte öyle bir şansın var. Tabii iyi bir yerli tüfekte.
Gelecek için hedefin ne?
Şu an kariyerimde alamadığım tek bir şey var hedefim de o, Olimpiyat Şampiyonluğu. Olimpiyatı aldığım gün zaten atıcılığı bırakacağım. Tüfeği yere koyacağım ve tüfeği almayacağım; belki eşimle keyfine atış yaparım o kadar.
Peki bu eşsiz deneyiminden başkalarının yararlanmasını düşünmez misin?
Antrenörlük veya amatör atıcılık devam edebilir, bir sıkıntı yok, ama profesyonelliği bu kadar kovalamam. Çünkü olimpiyat çok zorlu bir süreç, sabah akşam spor yapıyorsun, yeri geliyor karını çocuğunu görmüyorsun. benim çocuğum doğdu ben onu doğru düzgün göremedim. 8 aylıktı biz olimpiyata gittik, yarışırken 14 aylıktı ben 6 ay görmedim çocuğumu çok zor bir süreç yani.