Bu deyiş dağcıların kullandığı ve onlar için düstur olan bir atasözü gibidir. Aslında tüm doğa sporlarıyla ilgilenen ve dolayısı ile avcılar için de geçerli olabilen bir deyiş. Peki bu nasıl olacak? Biz avcılar için herşey önce ekipmanla başlar, ekipmanı kullanma becerimizle devam eder ve sonrasında ise psikolojimiz, içsel kontrol mekanizmamız, egomuz ve etik değerlerimizle son bulur.
Bu yazımda öncelikle ekipman üzerinde duracağım. Ekipman deyince de çoğumuzun aklına tüfeklerimiz, fişeklerimiz geliyordur belki. Evet onlar da önemli ama kendimizle doğrudan ilgili kıyafet seçimi, doğru malzemeye sahip olmak, ihtiyaç halinde optimum yedek malzemeye sahip olmak, yeterli ilkyardım malzemesi ve bilgisine sahip olmak bence çok daha önemlidir. Avcılık devamlı hareket halinde olmayı gerektiren bir spordur genelde. Hareket demek vücudumuzun ısınması ve dolayısı ile terlemek demek. Bu nedenle asla ve asla pamuklu kumaştan içlik, t-shirt, sweatshirt, gömlek, yelek ya da kaban giymeyiniz.
Çünkü pamuklu kumaş kendi ağırlığının 3 katına kadar su tutabilmektedir. Terinizin devamlı üzerinizde olması demek serin bir rüzgar esintisinde şifayı bulmanız ya da tutulmanız demektir. Hele bir de yağışlı havalarda pamuklu parka/kaban tarzı dış katman giysiniz varsa çektiği su sayesinde ağırlaşacak ve sizi devamlı nemli tutacak demektir. Bu durumda da vücut ısınız hep düşecek ve üşüyeceksiniz hatta maazallah hipotermi şoku yaşamak kaçınılmaz olacaktır. Çözüm teri tutmayıp buharlaşarak dışarı atabilen, üzerinde su tutmadığı için vücut ısınızı düşürmeyen hatta koruyan genel olarak thermal kumaş olarak adlandırılan nefes alabilen giyecekler giymektedir.
Ve bunu en içi katmandan en dış katmana doğru aynı mantıkla kıyafetlerle desteklemektir. İçlik, t-shirt, polar üst, windstopper (rüzgar geçirmez) mont ve yağışlı havalar için hem rüzgar hem de su geçirmez ( gore-tex ) nefes alabilen kumaştan bir yağmurluk. Bu kumaşların dokumaları öyle sık ki içeride oluşan terin buharı dışarı çıkabilmekte ancak dışarıdan su ve rüzgar işlememektedir. Ayrıca bu malzemeler ince, ergonomik ve hafif oldukları içinde av da hareketleriniz kısıtlanmayacaktır. Diğer bir avantaj ise değişken hava koşullarına hemen adapte olmanızı sağlamaktadırlar.
Örneğin yağış yokken rüzgarlı ve soğuk bir hava da en üst katman için windstopper montunuz yeterliyken, öğleye doğru hava açıp ısındığında sadece montunuzu çıkarıp çantanıza koymanız ya da yağış başlarsa çantanızdan bu kez gore-tex yağmurluğu montunuzun üzerine geçirmeniz yeterli olacaktır. Üşümek ya da ıslanmak söz konusu olmadığı için ayrıca av konsantrasyonunuz daha yüksek olacaktır. Bu sayede ızdırap çekmeyeceksiniz ve av faaliyetiniz de çok daha keyifli bir hale gelecektir. Keyifli bir avın güzel anıları da inanın daha çok olacaktır. Kamufle olmak sadece görsel bir şey değildir, iyi bir avcı değişken hava koşullarına göre de kamufle olmayı bilmelidir.
Bıldır Bıldır Bıldırcın!
11 Eylül Cuma akşamı mesai bitimi sonrası 4 arkadaş ( bizim avcı ekip; Şenol, Cem, Hakan ve ben ) Göktürk te buluştuk. Alışverişimizi yaptık ve Kırklareli’ye doğru sezonumuzu Bıldırcın avı ile açmak üzere yola koyulduk. Tayakadın dan kopup yol ilerledikçe hava kararmış ve ileride çakan şimşeklerin ışık yansımalarını keyifle izler olmuştuk. İçimizdeki en usta avcı Şenol demesin mi? Yağmur varsa yarın curnata olur. Hepimizi bir heyecan sardı. Curnata demek bol bıldırcın demek. Aslında ben her zaman ava gidişi daha çok sevmişimdir. Hep bir umut hep bir heyecan vardır. Bunun üzerine de hemen eski av anıları anlatılmaya ( ya da klasik avcı atışı da diyebiliriz ) başlar.
Anılarda da hep bir komedi vardır. Böylece farkına varmadan yolunuzu tamamlamış olursunuz. Cuma gecesi evimize vardık. Büyük avcı ustamız Suavi Abimiz bizi karşıladı ve hemen güzel bir menemen yapıldı. Neredeyse geceyarısı olmak üzereyken ben yemek taraftarı değildim. Ancak Suavi Abimizin kendi yetiştirdiği ve yıllardır tohumunu özenle koruduğu o muhteşem domateslerle yapılan menemene kim hayır diyebilir ki? Anında herkes yemeğe daldı.. Menemen bitti akla börek geldi üşenmediler ısıtıp onu da yediler bizimkiler ama benden bu kadar dedim. Ben biraz spor olsun diye de bakıyorum avcılığa.
Saatlerce yürüyor ve arazide efor sarfediyor bir güzel kalori yakıyoruz. Ama bizim tayfa ile maalesef yakılan her kaloriden fazlası alınıyor nedense. Bir türlü bunu kıramadım gitti. Gerçek avcı bence sadece tüketen değil aynı zamanda üretken ve çevreye saygılı olandır. Şenol sayesinde tanıştığım Suavi Abimizden avcılık hakkında çok şey öğreniyorum ve halen de öğrenmekteyim. Torunu Doğa ya adadığı “Doğa’nın Çiftliği” isimli küçük köy evi ve bahçesinde her türlü sebzesini yetiştirmekte olup elma, armut ve vişne ağaçları harika meyveler vermektedir. Ayrıca tavukları ve ördekleri ile burası torunu Doğa için tam bir doğal yaşam okulu gibidir.
Onun sayesinde bizlerde avcılığı sadece git-gel faaliyet olarak değil tüm unsurlarıyla birlikte yaşabildiğimiz için çok şanslıyız. Neyse avımıza dönelim. Ertesi gün sabah erkenden kalkdık, yine mükellef bir kahvaltı sonrası köpeğimiz Alis le birlikte arabaya doluştuk. Av alanına geldik ve hazırlıklarımızı yaptık. Akabinde Alis’i arabadan indirdik ve hadi rastgele dedik. Yaklaşık 1,5 saat taban yaptık ama bir tane dahi bıldırcın göremedik. Hepimiz Şenol a hani curnata deyip sitem etmekten alıkoyamadık kendimizi. Aslında önemli değil di bu durum bizim için. İleriki yazılarımda avcılığın psikolojik ve egosal dürtüleri üzerinde de duracağım.
Önemli olan her gidilen faaliyette muhakkak av yapmak değil önemli olan faaliyetten keyif almasını bilebilmektir. Sonra akşama güzel bir mangal ve keyifli sohbetler ile günümüzü kapadık. Pazar dönüş yolculuğunda ise ilginç bir şey oldu. Yolda bir tane kuş duruyordu, yavaşladım ve uçmasını bekledim. Ancak yine uçmadı ve frene basarak neredeyse durma noktasına geldikten sonra kuş havalandı. Şenol bir baktı Arı Kuşu dedi. Üstüne ekledi; “hayret bunlar tek başına olmazlar genelde” Bıldırcın gibi göç kuşudur ve sürüler halinde görünürler. Hasta ya da başka bir problem olabilir diye tahminde bulundu.
Ardından da Arı Kuşu sürüleri göçe başladıktan sonra aslında Bıldırcın larda görünmeye başlar dedi. Hemen hemen aynı dönemlerde göçe başlamaktalar. Ağustos sonu Ekim sonu arasında. Ancak bu sene hala göç bıldırcını Eylül ortasını da geçtiğimiz halde tek tük görünmekte maalesef. Dolayısı ile sesleniyorum.. Arı kuşu sürüsü göreniniz var mı? Bilin ki ardından bıldır bıldır bıldırcın gelecek..